Bu tarif, evde kolayca hazırlanabilen, lezzetli ve besleyici bir bezelye çorbası sunmaktadır. Çorbanın yapımında taze ya da dondurulmuş bezelye kullanılabilir.

Malzemeler:

• 500 gram bezelye (taze veya dondurulmuş)
• 1 adet soğan
• 1 adet patates
• 1 yemek kaşığı tereyağı veya zeytinyağı
• 5 su bardağı sıcak su veya tavuk suyu
• Tuz, karabiber
• İsteğe bağlı: Krema veya süt

Yapılışı:

1. Soğanı yemeklik doğrayın. Patatesi soyup küp küp doğrayın.
2. Tencerede tereyağını veya zeytinyağını eritin. Soğanı pembeleşinceye kadar kavurun.
3. Patatesi ekleyip birkaç dakika daha kavurun.
4. Bezelyeyi ekleyin ve karıştırın.
5. Sıcak su veya tavuk suyunu ekleyin. Tuz ve karabiberi ekleyin.
6. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın ve sebzeler yumuşayana kadar yaklaşık 20-25 dakika pişirin.
7. Çorbayı ocaktan alın ve blenderdan geçirin.
8. İsteğe bağlı olarak krema veya süt ekleyip karıştırın.
9. Sıcak servis yapın.

Çorbayı servis ederken üzerine taze nane veya dereotu serpebilirsiniz. Afiyet olsun!

İpuçları:

• Çorbanın kıvamını ayarlamak için su veya süt miktarını değiştirebilirsiniz.
• Daha yoğun bir lezzet için tavuk suyu kullanabilirsiniz.
• Çorbayı blenderdan geçirmeden önce birkaç kaşık bezelye ayırıp servis ederken üzerine ekleyebilirsiniz.

Çilekli mini tart, hem göze hem de damağa hitap eden, yapımı pratik bir tatlıdır. İşte bu lezzetli tartların tarifi:

Malzemeler:

• Tart Hamuru İçin: 125 gr tereyağı (soğuk ve küp küp doğranmış), 1 su bardağı un, yarım çay kaşığı tuz, 3-4 yemek kaşığı soğuk su
• Kreması İçin: 200 ml krema, 2 yemek kaşığı pudra şekeri, 1 paket vanilya
• Üzeri İçin: 250 gr çilek

Hazırlanışı:

1. Tart hamuru için un ve tuzu karıştırın. Soğuk tereyağını ekleyip parmak uçlarınızla ufalayın. Soğuk suyu azar azar ekleyerek hamuru toparlayın. Hamuru streç filme sarıp buzdolabında 30 dakika dinlendirin.
2. Dinlenen hamuru merdane yardımıyla açın ve tart kalıplarına yerleştirin. Hamurun tabanına çatalla delikler açın.
3. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzerleri hafif pembeleşene kadar yaklaşık 15-20 dakika pişirin.
4. Tartlar soğurken kremayı hazırlayın. Kremayı pudra şekeri ve vanilya ile birlikte çırpın.
5. Soğuyan tartların içine kremayı paylaştırın. Üzerini dilimlenmiş çileklerle süsleyin.
6. Çilekli mini tartları buzdolabında biraz soğuttuktan sonra servis yapın.

Afiyet olsun!

Ünlü oyuncu, daha önce tek çocuk sahibi olduğu tüp bebek yöntemine başvurarak ikiz bebeklerini kucağına aldı. Oyuncu, bebeklerinin babası hakkında herhangi bir açıklama yapmadı.

Oyuncunun menajeri tarafından yapılan açıklamada, doğumun sorunsuz gerçekleştiği ve anne ile bebeklerin sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. İkiz bebeklerin isimleri henüz açıklanmadı. Oyuncunun daha önce dünyaya gelen çocuğunun babası da bilinmiyor.

Oyuncu, konuyla ilgili yaptığı kısa açıklamada, 'Çok mutluyum. Ailemin büyümesi benim için en büyük hediye. Herkesin dualarına ihtiyacım var' dedi. Oyuncunun hayranları, sosyal medya üzerinden tebrik mesajları yağdırdı.

Oyuncunun kariyerine dair projeleri de merak konusu. Menajeri, oyuncunun bir süre dinlendikten sonra yeni projelerle sevenlerinin karşısına çıkacağını belirtti.

Magazin dünyasında geniş yankı uyandıran bu haber, oyuncunun özel hayatına dair merakı daha da artırdı.

Ünlü oyuncu, çocuklarını şehir hayatının karmaşasından uzak, doğayla iç içe bir ortamda büyütme tercihini uzun zamandır sürdürüyor. Kır evinde yaşamlarını devam ettiren aile, baharın gelmesiyle birlikte bahçelerinde yaşanan değişimi sosyal medya hesaplarından takipçileriyle paylaştı.

Oyuncu, yaptığı paylaşımlarda bahçelerindeki çiçeklerin açtığını, ağaçların yeşillendiğini ve doğanın canlandığını belirtti. Çocuklarının bahçede koşup oynadığı, bitkileri suladığı ve doğayı keşfettiği anları sık sık paylaşıyor. Bu paylaşımlar, takipçileri tarafından büyük ilgi görüyor ve doğa sevgisiyle büyüyen çocukların önemine dikkat çekiyor.

Oyuncunun kır hayatına olan düşkünlüğü, daha önceki röportajlarında da sıkça dile getirdiği bir konu. Şehir hayatının stresinden uzaklaşmak ve çocuklarına daha sağlıklı bir yaşam sunmak amacıyla bu kararı aldığını belirtiyor. Kır evinde organik tarım yapmaya çalıştıklarını, kendi sebze ve meyvelerini yetiştirdiklerini de ekliyor.

Ayrıca, çocuklarının hayvanlarla iç içe büyümesinin, onların empati yeteneklerini geliştirdiğine ve doğaya karşı daha duyarlı olmalarını sağladığına inanıyor. Bahçelerinde tavuklar, kediler ve köpekler gibi çeşitli hayvanların bulunduğunu ve çocuklarının onlarla yakından ilgilendiğini ifade ediyor.

Oyuncunun bu yaşam tarzı, birçok kişiye ilham kaynağı oluyor ve doğal yaşama dönüşün önemini vurguluyor. Şehir hayatının getirdiği yoğunluk ve stresin aksine, kır hayatının sakinliği ve huzuru, özellikle çocukların gelişimi için büyük faydalar sağlıyor.

Oyuncunun bahar paylaşımları, takipçileri tarafından beğeni ve yorum yağmuruna tutuldu. Birçok kişi, oyuncunun çocuklarına sunduğu bu doğal yaşamın kıymetini vurgularken, bazıları da benzer bir yaşam tarzını benimsemek istediklerini dile getirdi.

Ünlü İngiliz gül yetiştiricisi David Austin'in İngiliz gülleri, Türkiye'de Isparta'nın iklimi ve toprak yapısıyla farklı bir karaktere büründü. 'İngiliz Gülü' olarak bilinen bu tür, Isparta'da Türk lokumu ve mango kokuları yaymaya başladı. Pembe tonlardaki bu güller, bölgedeki bahçelerde görsel bir şölen sunuyor.

David Austin gülleri, dünya genelinde popülerliğini korurken, Türkiye'deki bu değişim dikkat çekiyor. Isparta'daki gül üreticileri, bu özel türün farklılaşmasını bölgenin eşsiz coğrafi özelliklerine bağlıyor. Güllerin kokusu, Isparta'nın kendine özgü bitki örtüsü ve toprak yapısıyla etkileşime girerek farklı bir aroma profili oluşturuyor.

Bu güller, sadece kokularıyla değil, aynı zamanda yoğun pembe renkleriyle de göz kamaştırıyor. Isparta'daki gül bahçeleri, bu dönemde ziyaretçilerin akınına uğruyor. Fotoğraf tutkunları ve doğa severler, bu benzersiz güzelliği yakından görmek için bölgeye geliyor.

Gül yetiştiricileri, bu özel türün Türkiye'ye özgü bir varyantı haline geldiğini belirtiyor. İngiliz gülü olarak bilinse de, Isparta'da yetişen bu güller artık Türk lokumu ve mango kokularıyla anılıyor. Bu durum, Türkiye'nin gül yetiştiriciliği alanındaki potansiyelini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Özetle, David Austin'in İngiliz gülleri Türkiye'de, özellikle Isparta'da, farklı bir kimlik kazanarak Türk lokumu ve mango kokulu, pembe renkli bir varyanta dönüşmüştür. Bu durum, bölgenin coğrafi özelliklerinin bitki yetiştiriciliği üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir.

Eski HDP milletvekili Sırrı Sakık, Kürt meselesi ve çözüm süreci ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Sakık, mevcut durumda sürecin ilerlemesi için uygun bir zemin olduğunu, ancak bu sürecin sekteye uğraması durumunda sorumluluğun tamamen hükümete ait olacağını vurguladı.

Sakık, geçmişte yaşanan çözüm süreçlerine değinerek, bu süreçlerdeki eksikliklerin ve hataların tekrarlanmaması gerektiğini ifade etti. Diyalog ve müzakere kanallarının açık tutulmasının, sorunun çözümü için elzem olduğunu belirtti.

Sırrı Sakık, Kürt meselesinin çözümü için atılması gereken adımlara ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Şeffaf bir iletişim ortamının sağlanmasının, toplumun farklı kesimlerinin katılımıyla ortak bir zeminde buluşulmasının önemine dikkat çekti. Ayrıca, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yaklaşımın benimsenmesi ve insan haklarına saygı gösterilmesinin, çözüm sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için kritik olduğunu ifade etti.

Sakık, hükümetin atacağı adımların, sürecin geleceği açısından belirleyici olacağını söyledi. Hükümetin, geçmişteki hatalardan ders çıkararak, daha kapsayıcı ve yapıcı bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini belirtti. Aksi takdirde, sürecin yeniden tıkanma noktasına gelebileceği uyarısında bulundu. Sakık, bundan sonraki süreci yalnızca hükümetin kendi eliyle sekteye uğratabileceğini yineledi.

Sırrı Sakık’ın açıklamaları, Kürt meselesinin çözümü konusunda umutlu bir tablo çizse de, hükümetin atacağı adımların kritik önem taşıdığını vurguluyor.

Amazon bölgesindeki Katolikler, Brezilya'nın Belem kentinde düzenlenecek olan COP30 iklim zirvesi öncesinde Papa Francis'in liderliğine büyük umutlar besliyor. Yerli topluluklar ve dini liderler, Papa'nın iklim değişikliğiyle mücadele ve Amazon'un korunması konusundaki kararlılığının, zirvenin başarısı için kritik bir rol oynayacağına inanıyor.

Papa Francis'in çevre konusundaki hassasiyeti ve özellikle Amazon bölgesine olan ilgisi biliniyor. Laudato Si' gibi yayınları ve Amazon Sinodu gibi girişimleri, bu konudaki taahhüdünü açıkça ortaya koyuyor. Amazon Katolikleri, Papa'nın COP30'da güçlü bir şekilde yer alarak, hükümetleri ve uluslararası toplumu daha somut adımlar atmaya teşvik edeceğine inanıyor.

Yerli topluluklar, Amazon'un korunmasında dini liderlerin ve özellikle Papa'nın rolünün büyük önem taşıdığını vurguluyor. Onlara göre, Papa'nın ahlaki otoritesi ve küresel etkisi, iklim değişikliğiyle mücadelede farkındalık yaratılmasına ve eyleme geçilmesine yardımcı olabilir. COP30'un, Amazon'un geleceği için kritik bir dönüm noktası olacağı düşünülüyor ve Papa'nın bu süreçteki liderliği, bölgedeki Katolikler için büyük bir umut kaynağı.

Amazon bölgesindeki Katolikler, COP30 öncesinde Papa'nın Amazon'un korunması için göstereceği çabalara ve iklim değişikliği konusunda sergileyeceği liderliğe umut bağlıyor. Zirvenin, Amazon'un geleceği için olumlu sonuçlar doğurması bekleniyor.

Avrupa Birliği (AB) Savunma Komiseri Thierry Breton, Ukrayna savunma sanayisi ile daha fazla entegrasyon çağrısında bulundu. Breton, bu entegrasyonun Avrupa'nın savunma kapasitesini artıracağını ve Ukrayna'ya verilen desteği güçlendireceğini belirtti.

Breton'un açıklamalarına göre, Ukrayna'nın savunma sanayisinin AB savunma sistemine entegre edilmesi, hem Ukrayna'nın kendi savunma yeteneklerini geliştirecek hem de Avrupa'nın genel güvenlik ve savunma stratejisine katkı sağlayacak. Bu entegrasyon, ortak araştırma ve geliştirme projeleri, teknoloji transferi ve üretim işbirliği gibi çeşitli alanlarda gerçekleşebilir.

AB, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrasında Ukrayna'ya askeri ve mali destek sağlamaya devam ediyor. Bu bağlamda, Ukrayna savunma sanayisinin AB ile entegrasyonu, uzun vadeli bir stratejik ortaklık olarak değerlendiriliyor. Breton, bu entegrasyonun sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve politik faydalar da sağlayacağını vurguladı.

Ukrayna'nın savunma sanayisi, Sovyetler Birliği döneminden kalma güçlü bir mirasa sahip. Ancak, modernizasyon ve AB standartlarına uyum sağlama konusunda zorluklar yaşıyor. AB'nin bu entegrasyon çağrısı, Ukrayna'nın savunma sanayisini modernize etme ve rekabet gücünü artırma fırsatı sunuyor.

Breton'un çağrısı, AB içinde de tartışmalara yol açabilir. Bazı üye ülkeler, kendi ulusal savunma sanayilerini koruma konusunda hassasiyet gösterirken, diğerleri Ukrayna ile daha yakın işbirliğini destekliyor. Bu nedenle, Ukrayna savunma sanayisinin AB'ye entegrasyonu, dikkatli bir müzakere ve uzlaşma süreci gerektirebilir.

Sonuç olarak, AB Savunma Komiseri Thierry Breton'un Ukrayna savunma sanayisi ile daha fazla entegrasyon çağrısı, Avrupa'nın savunma politikası ve Ukrayna'ya verilen destek açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu entegrasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, hem Avrupa'nın güvenliğini artıracak hem de Ukrayna'nın uzun vadeli istikrarına katkıda bulunacaktır.

ABD'ye mülteci statüsüyle kabul edilen ilk beyaz Güney Afrikalı grup ülkeye giriş yaptı. Bu kişilerin, Güney Afrika'da ırkçı ayrımcılığa maruz kaldıkları ve bu nedenle mülteci statüsü başvurusunda bulundukları belirtildi. Söz konusu grup, Güney Afrika'daki siyasi ve ekonomik koşulların kendileri için sürdürülebilir olmadığını savunuyor.

Mülteci statüsü alma süreçleri, genellikle zulüm veya ayrımcılığa uğradığını kanıtlayan kişilere tanınan bir hak olarak biliniyor. Bu durum, Güney Afrika'daki beyaz azınlığın yaşadığı zorluklara dair tartışmaları da beraberinde getirdi. Başvuruların kabul edilmesinde, başvuru sahiplerinin yaşadıkları mağduriyetleri ve zulmü somut kanıtlarla desteklemeleri etkili oldu.

Güney Afrika'da beyazlara yönelik ayrımcılık iddiaları uzun süredir tartışma konusu. Özellikle ekonomik fırsatlara erişim ve kamu hizmetlerinden yararlanma konularında eşitsizlikler yaşandığı iddia ediliyor. Bu durum, bazı beyaz Güney Afrikalıların ülkeyi terk etmesine ve başka ülkelerde yeni bir hayat kurma arayışına girmesine neden oluyor.

ABD'ye gelen bu ilk beyaz Güney Afrikalı mülteci grubunun entegrasyon süreci yakından takip edilecek. Grubun, yeni yaşamlarına adaptasyonu ve ABD toplumuna katkıları merakla bekleniyor. Bu durum, gelecekte benzer başvuruların yapılmasına da emsal teşkil edebilir.

Mülteci statüsü, uluslararası hukuk tarafından belirlenen kriterlere göre veriliyor. Başvuru sahiplerinin, kendi ülkelerinde can güvenliklerinin tehlikede olduğunu veya ayrımcılığa maruz kaldıklarını kanıtlamaları gerekiyor. Bu süreç, titiz bir değerlendirme ve inceleme gerektiriyor.

Bu gelişme, uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve mülteci politikaları üzerine yeni tartışmaları tetikledi.