Ford, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın olası gümrük vergisi politikalarının şirketi 2025 yılında 1,39 milyar euro (1,5 milyar dolar) zarara uğratabileceği uyarısında bulundu. Bu potansiyel maliyet, Trump'ın yeniden başkan seçilmesi ve tüm ithal mallara yüzde 10'luk bir gümrük vergisi uygulama olasılığına dayanıyor. Ford CFO'su John Lawler, yatırımcılarla yaptığı bir konferans görüşmesinde konuya değindi.

Lawler, şirketin tedarik zincirinin karmaşıklığına ve küresel operasyonlarına dikkat çekerek, böyle bir gümrük vergisinin kârlılıkları üzerinde önemli bir olumsuz etki yaratabileceğini vurguladı. Ford'un bu açıklaması, otomotiv endüstrisinin küresel ticaret politikalarındaki değişikliklere karşı ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.

Şirket, olası zararın sadece doğrudan ithalat vergilerinden kaynaklanmayacağını, aynı zamanda tedarik zincirindeki dolaylı etkilerden de kaynaklanacağını belirtiyor. Trump'ın gümrük vergisi planı, özellikle uluslararası otomotiv üreticileri için ciddi bir endişe kaynağı oluşturuyor. Bu durum, şirketlerin üretim stratejilerini ve tedarik zincirlerini yeniden gözden geçirmelerine neden olabilir.

Ford'un bu uyarısı, diğer sektörlerdeki şirketler için de bir işaret niteliği taşıyor. Küresel ticaretin geleceği ve olası korumacı politikaların etkileri, iş dünyasının gündeminde önemli bir yer tutmaya devam ediyor.

Olası Etkiler:

• Ford'un kârlılığında azalma
• Tedarik zinciri maliyetlerinde artış
• Üretim stratejilerinde değişiklik ihtiyacı
• Diğer sektörler için potansiyel riskler

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, ülkeye yasa dışı yollardan giren göçmenlerin sığınma başvurusu yapmasını zorlaştıran yeni bir düzenlemeye hazırlanıyor. Bu düzenleme, göçmenlerin sığınma başvurusunda bulunabilmeleri için öncelikle belirli yasal yolları kullanmalarını şart koşuyor.

Yeni düzenlemeye göre, ABD'ye yasal yollardan giriş yapmayan göçmenler, sığınma başvurusu yapma hakkını kaybedebilirler. Yasal yollarla giriş yapma şartı, özellikle ABD-Meksika sınırından geçerek ülkeye giren göçmenleri etkileyecek. Bu durum, zaten yoğun olan sınır bölgelerindeki baskıyı daha da artırabilir.

Biden yönetimi, bu düzenlemeyi, sınır güvenliğini sağlama ve göçmenlik sistemini düzenleme amacı taşıdığını belirtiyor. Ancak, insan hakları örgütleri ve bazı hukukçular, bu düzenlemenin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve sığınmacıların haklarını ihlal ettiğini savunuyor. Eleştirilere göre, her bireyin sığınma hakkı vardır ve bu hak, ülkeye giriş şekline bağlı olarak kısıtlanamaz.

Yeni düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte, ABD'ye sığınma talebinde bulunan kişilerin sayısı ve demografik yapısı üzerinde önemli değişiklikler yaşanması bekleniyor. Yasal yollarla giriş yapma şartı, özellikle savunmasız ve kaynakları kısıtlı olan göçmenlerin sığınma başvurusunda bulunmasını zorlaştırabilir. Bu durum, insan kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerin artmasına da yol açabilir.

ABD'deki bu yeni düzenleme, uluslararası kamuoyunda da yakından takip ediliyor. Avrupa Birliği ve diğer ülkeler, ABD'nin göç politikalarını ve sığınmacılara yönelik uygulamalarını dikkatle izliyor. Bu düzenlemenin, diğer ülkelerin göç politikaları üzerinde de etkileri olabileceği değerlendiriliyor.

Özetle, ABD'nin göçmenlere yönelik yeni düzenlemesi, sığınma başvuru sürecini önemli ölçüde değiştirecek ve hem ABD içinde hem de uluslararası alanda tartışmalara yol açacak gibi görünüyor.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar devam ederken, İsrail ordusu Hamas'ı Gazze'deki sivilleri 'canlı kalkan' olarak kullanmakla suçladı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Hamas'ın sivilleri askeri operasyonlarını gizlemek ve İsrail saldırılarından korunmak için kullandığını belirtti. IDF sözcüsü, Hamas'ın hastaneler, okullar ve camiler gibi sivil yapıların altına ve yakınına roket rampaları ve tüneller inşa ettiğini iddia etti.

Hamas ise İsrail'in bu suçlamalarını reddederek, sivillerin korunması için gerekli tüm önlemleri aldıklarını savundu. Hamas sözcüsü, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının orantısız olduğunu ve sivilleri hedef aldığını belirtti.

Uluslararası hukuk, silahlı çatışmalarda sivillerin korunmasını ve askeri operasyonlarda sivillerin hedef alınmamasını öngörmektedir. Sivillerin canlı kalkan olarak kullanılması savaş suçu olarak kabul edilmektedir.

Çatışmaların yoğunlaştığı Gazze'de insani durum giderek kötüleşiyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası kuruluşlar, Gazze'ye insani yardım ulaştırılması ve sivillerin korunması çağrısında bulunuyor.

Türkiye'de yaklaşan seçimler öncesinde, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı vatandaşların en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Seçmenlerin tercihlerini ne yönde etkileyeceği merak konusu olan bu durum, farklı sosyoekonomik gruplar üzerinde değişik etkiler yaratıyor.

BBC Türkçe'nin haberine göre, özellikle dar gelirli vatandaşlar için temel ihtiyaçlarını karşılamak giderek zorlaşırken, bu durumun seçim sandığına nasıl yansıyacağı yakından takip ediliyor. Emekli maaşları ve asgari ücretteki artışlar enflasyon karşısında yetersiz kalırken, birçok vatandaş geçim sıkıntısı çekiyor.

Ekonomistlere göre, enflasyonun seçmen davranışları üzerindeki etkisi karmaşık bir denkleme sahip. Bir yandan hükümetin ekonomik politikalarına duyulan memnuniyetsizlik artarken, diğer yandan mevcut iktidarın istikrarı temsil ettiği düşüncesi bazı seçmenler için öncelikli olabiliyor.

Haberde ayrıca, farklı siyasi partilerin ekonomi politikalarına ilişkin vaatleri ve bu vaatlerin seçmenler üzerindeki potansiyel etkileri de değerlendiriliyor. Seçim kampanyaları boyunca ekonomi temasının ön planda olması beklenirken, partilerin enflasyonla mücadele ve hayat pahalılığını düşürme stratejileri seçmenlerin karar alma süreçlerinde önemli rol oynayacak.

Sonuç olarak, Türkiye'deki seçimlerde ekonomik faktörlerin belirleyici rol oynayacağı öngörülüyor. Enflasyon ve hayat pahalılığının seçmenlerin oy verme davranışlarını nasıl etkileyeceği, seçim sonuçları açısından kritik bir öneme sahip.

31 Mart yerel seçimlerinin ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) tarafından yapılan itirazlar üzerine bazı seçim sonuçları değişti. Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçim sonuçlarına yapılan itirazları değerlendirme sürecini yürütüyor.

CHP'nin İtirazları ve Sonuçları: CHP, özellikle büyükşehirlerdeki bazı seçim sonuçlarına itiraz etti. İstanbul'da geçersiz oyların yeniden sayılması talebiyle başvurularda bulunuldu. Ankara'da da benzer şekilde itirazlar yapıldı. Bazı ilçelerde oyların yeniden sayılması sonucu CHP'nin lehine sonuçlar elde edildi.

DEM Parti'nin İtirazları ve Sonuçları: DEM Parti, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki bazı illerde ve ilçelerde seçim sonuçlarına itiraz etti. Usulsüzlük iddiaları ve oy sayımındaki hatalar gerekçe gösterilerek yapılan itirazlar sonucunda bazı yerlerde seçimlerin yenilenmesi kararı alındı.

YSK'nın Süreci: YSK, seçim sürecinin en üst yargısal organı olarak, il ve ilçe seçim kurullarının kararlarına yapılan itirazları değerlendiriyor. İtirazlar, belirli yasal süreler içinde yapılıyor ve YSK, bu süreler içinde karar vermek zorunda. YSK'nın kararları kesin olup, yargı yoluna başvurulamaz.

İtiraz Süreçlerinin Önemi: Seçim itirazları, demokratik sürecin önemli bir parçasıdır. Şeffaflığın ve adil bir seçimin sağlanması için itiraz mekanizması büyük önem taşır. İtirazlar sayesinde olası hatalar ve usulsüzlükler düzeltilerek, halkın iradesinin doğru bir şekilde sandığa yansıması hedeflenir.

YSK'nın itiraz süreçlerini titizlikle yönetmesi ve adil kararlar vermesi, seçim sonuçlarının meşruiyeti açısından kritik bir rol oynamaktadır. Süreçlerin şeffaf bir şekilde yürütülmesi, kamuoyunun güvenini artıracaktır.

Yapay zeka (YZ) teknolojilerindeki hızlı ilerleme, dünya genelinde düzenleyici kurumları harekete geçiriyor. Özellikle Batı ülkelerinde, YZ'nin potansiyel risklerini ve faydalarını dengelemek amacıyla yeni yasal çerçeveler oluşturuluyor. Avrupa Birliği, YZ uygulamalarını risk seviyelerine göre sınıflandırarak, yüksek riskli uygulamalar için sıkı denetimler öngören bir YZ Yasası üzerinde çalışıyor. Bu yasa, biometrik gözetim, ayrımcılık ve manipülasyon gibi konuları ele almayı hedefliyor.

ABD'de ise, hükümet YZ'nin potansiyel etkileri konusunda çeşitli kurumlar aracılığıyla çalışmalar yürütüyor. Özellikle telif hakları, veri gizliliği ve algoritmik şeffaflık gibi konularda düzenlemeler yapılması planlanıyor. ABD Ticaret Bakanlığı, YZ sistemlerinin test edilmesi ve değerlendirilmesi için standartlar geliştirme çabalarına öncülük ediyor. Ayrıca, YZ'nin iş gücü piyasası üzerindeki etkileri de yakından takip ediliyor.

Çin de YZ alanında önemli bir oyuncu olarak, bu teknolojinin gelişimini desteklerken aynı zamanda kontrol altında tutmayı amaçlayan bir mevzuat hazırlığında. Çin'in YZ stratejisi, ekonomik büyüme ve toplumsal kalkınma hedeflerine paralel olarak belirleniyor. Ülkede, YZ algoritmalarının şeffaflığı, veri güvenliği ve etik ilkeler gibi konularda düzenlemeler yapılması bekleniyor. Özellikle yüz tanıma teknolojileri ve sosyal kredi sistemleri gibi uygulamalar, kamuoyunda tartışmalara yol açarken, hükümet bu alanlarda daha sıkı denetimler uygulamayı planlıyor.

Bu gelişmeler, YZ'nin küresel ölçekte nasıl düzenleneceği konusunda önemli bir tartışma başlatmış durumda. Ülkeler, YZ'nin potansiyel faydalarını en üst düzeye çıkarırken, olası risklerini en aza indirmek için farklı yaklaşımlar benimsiyor. YZ düzenlemelerinin, inovasyonu teşvik etmesi, etik standartları koruması ve toplumsal güveni sağlaması gerekiyor.

Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Dimitris Keridis, Türkiye'nin göç konusunda işbirliği yapma arzusunu olumlu karşıladıklarını ifade etti. Kathimerini gazetesine verdiği demeçte Keridis, Türkiye'nin son dönemde göç akınını durdurma yönündeki çabalarını takdir ettiğini dile getirdi.

Keridis, Türk makamlarının Ege Denizi'nden Yunanistan'a yönelik göçmen geçişlerini engelleme konusunda daha etkin adımlar attığını belirtti. Bu durumun, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesine katkı sağlayabileceğini vurguladı. Bakan, Türkiye'nin bu tutumunun devam etmesi halinde, Yunanistan'ın da işbirliğine açık olduğunu söyledi.

Yunanistan'ın göç konusunda Avrupa Birliği'nin (AB) sınırlarını koruma sorumluluğunu taşıdığını hatırlatan Keridis, Türkiye ile yapıcı bir diyalog ve işbirliği içinde olmanın, göç sorununa kalıcı çözümler bulunmasına yardımcı olabileceğine inandığını ifade etti. Ayrıca, Türkiye'nin göçmenlerin Avrupa'ya geçişini engelleme konusundaki kararlılığının, AB tarafından da olumlu karşılandığını sözlerine ekledi.

Keridis, Türkiye'nin göç konusundaki çabalarının, Yunanistan'ın sınır güvenliği açısından önemli bir destek sağladığını ve bu durumun, iki ülke arasındaki güvenin artmasına katkıda bulunduğunu belirtti. Bu gelişmelerin, gelecekte daha kapsamlı işbirliği olanaklarının önünü açabileceğini vurguladı.

İstanbul'da bir inşaatta meydana gelen göçük sonucu işçilerin toprak altında kaldığı bildirildi. Olay, saat 17.00 sıralarında meydana geldi. İhbar üzerine olay yerine çok sayıda itfaiye, sağlık ve polis ekibi sevk edildi.

Göçük altında kalan işçileri kurtarma çalışmaları başlatıldı. Ekipler, işçilere ulaşmak için yoğun çaba sarf ediyor. Göçüğün neden meydana geldiği henüz belirlenemedi.

Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Yetkililer, göçüğün nedenini belirlemek için inceleme başlattı.

İlk belirlemelere göre, göçük sırasında inşaatta çalışan işçi sayısı net olarak bilinmiyor. Kurtarma ekipleri, enkaz altında kaç işçi olduğunu tespit etmeye çalışıyor.

Göçük bölgesine çok sayıda ambulans sevk edildi. Yaralı olarak kurtarılan işçilere ilk müdahale olay yerinde yapıldıktan sonra hastaneye kaldırılıyor.

İstanbul Valiliği'nden henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Olayla ilgili detaylı bilgilerin ilerleyen saatlerde kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor.

Çalışmalar devam ederken, göçük altında başka işçilerin olup olmadığı araştırılıyor.

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üye seçimleri, TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'nda gerçekleştirildi. CHP'li üyeler, toplantı esnasında salonu terk etti.

Seçimlerde, Adalet Bakanlığı'nın HSK üyeliği için belirlediği adaylar arasında Yargıtay kontenjanından Bilal Temel ve Ankara Hakimi Şerife Yılmaz; Danıştay kontenjanından ise Danıştay Savcısı Halil Koç ve Danıştay Üyesi Fatih Serdar Köken yer aldı.

CHP'li komisyon üyeleri, belirlenen adayların seçim usulüne itiraz ederek, bu usulün Anayasa'ya aykırı olduğunu savundu. İtirazlarının dikkate alınmaması üzerine CHP'li üyeler, toplantıyı terk etme kararı aldı.

CHP Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Murat Emir, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, HSK seçimlerinde yaşanan usulsüzlüklere dikkat çekti. Emir, yapılanın 'vesayet ataması' olduğunu ve yargı bağımsızlığının yok edildiğini ifade etti. Ayrıca, bu duruma karşı her türlü hukuki mücadeleyi vereceklerini belirtti.

Komisyonda yapılan oylamada, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen adaylar, TBMM Genel Kurulu'na sunulmak üzere kabul edildi.