Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Berlin'in savunma konularında ABD'ye güvenmeye devam ettiğini vurguladı. Pistorius, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

Pistorius, Almanya'nın güvenlik ve savunma konularında ABD ile yakın işbirliğine verdiği önemi dile getirdi. Ukrayna'ya verilen destek konusunda da ABD ile koordineli hareket ettiklerini belirtti. Bakan, Almanya'nın Avrupa'daki güvenlik sorumluluğunu artırma çabalarına rağmen, ABD'nin Avrupa'nın güvenliği için vazgeçilmez bir ortak olduğunu ifade etti.

Savunma Bakanı, Almanya'nın askeri harcamalarını artırma ve ordusunu modernize etme planlarına da değindi. Bu bağlamda, ABD'den yapılan askeri teçhizat alımlarının önemine işaret etti. Pistorius, Almanya'nın savunma kapasitesini güçlendirmesinin, Avrupa'nın genel güvenliğine katkı sağlayacağını söyledi.

Austin ise, ABD'nin Almanya'nın savunma alanındaki taahhütlerini takdir ettiğini belirtti. Almanya'nın Ukrayna'ya verdiği destek ve Avrupa'daki liderlik rolünden övgüyle bahsetti. ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığının devam edeceğini ve Almanya ile olan stratejik ortaklığın daha da güçlendirileceğini vurguladı. İki bakan, gelecekte de yakın temas halinde olacaklarını ve ortak güvenlik çıkarlarını korumak için birlikte çalışmaya devam edeceklerini kaydetti.

Basın toplantısında, iki ülke arasındaki savunma işbirliğinin yanı sıra, küresel güvenlik sorunları ve NATO'nun rolü de ele alındı. Pistorius ve Austin, NATO'nun kolektif savunma ilkesine olan bağlılıklarını yineledi.

Uzmanlar, genç yetişkinlerde (özellikle 50 yaş altı) kanser vakalarında son yıllarda belirgin bir artış olduğunu belirtiyor. Bu artışın nedenleri tam olarak anlaşılamamakla birlikte, yaşam tarzı değişiklikleri, çevresel faktörler ve genetik yatkınlık gibi çeşitli etkenlerin rol oynadığı düşünülüyor.

Kanser türleri arasında özellikle meme kanseri, kolon kanseri, akciğer kanseri ve prostat kanseri gibi türlerde genç yaşlarda daha sık rastlanmaya başlandığı ifade ediliyor. Bu durum, kanserin genellikle yaşlılık hastalığı olduğu yönündeki genel kanının değişmesine neden oluyor.

Erken teşhisin hayati önem taşıdığı vurgulanarak, gençlerin vücutlarındaki değişikliklere karşı daha duyarlı olmaları ve düzenli sağlık kontrollerini ihmal etmemeleri gerektiği belirtiliyor. Kanser belirtileri genellikle sinsi ilerleyebileceği için, erken evrede tespit edilmesi tedavi başarısını önemli ölçüde artırıyor.

Uzmanlar, gençlerdeki kanser vakalarındaki artışın nedenlerini araştırmaya yönelik çalışmaların devam ettiğini ve bu konuda daha fazla farkındalık yaratılması gerektiğini vurguluyor. Sağlıklı yaşam alışkanlıkları, dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve stresten uzak durmanın kanser riskini azaltabileceği belirtiliyor.

Ayrıca, ailede kanser öyküsü bulunan kişilerin daha dikkatli olmaları ve genetik testler gibi tarama yöntemlerine başvurabilecekleri ifade ediliyor. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle kanserin üstesinden gelinebileceği, ancak bunun için bilinçli ve proaktif bir yaklaşım gerektiği vurgulanıyor.

Eski HDP milletvekili adayı, yaptığı açıklamada, terörün olmadığı, demokratik bir Türkiye arzusunu dile getirdi. Kürt ve Türk annelerinin acılarının son bulmasını temenni eden siyasetçi, bölgede yaşanan çatışmaların ve ayrılıkların sona ermesi gerektiğine vurgu yaptı.

Siyasi arenadaki geçmiş deneyimlerine dayanarak, Türkiye'nin farklı etnik ve kültürel gruplarının bir arada huzur içinde yaşayabileceği bir gelecek vizyonu çizdi. Konuşmasında, tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Türkiye idealini savundu.

Ayrıca, bölgedeki sorunların çözümü için diyalog ve müzakerenin önemine dikkat çekti. Şiddetin hiçbir sorunu çözemeyeceğini, aksine daha da derinleştireceğini belirten eski milletvekili adayı, tüm tarafları sükunete ve aklıselime davet etti.

Sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri ve siyasi aktörlerin bir araya gelerek, ortak bir çözüm zemini oluşturulması gerektiğini vurguladı. Türkiye'nin geleceği için umutlu olduğunu belirten siyasetçi, tüm vatandaşların bu ortak amaç doğrultusunda birlikte çalışması gerektiğini ifade etti.

Konuşmasının sonunda, barış, demokrasi ve kardeşlik mesajları veren eski HDP milletvekili adayı, Türkiye'nin bu zorlu süreçten güçlenerek çıkacağına inandığını sözlerine ekledi.

Bursa'da meydana gelen olayda, bir taksi müşterisi taksi şoföründen başka bir aracı takip etmesini istedi. Şoförün bu isteği kabul etmemesi üzerine tartışma çıktı. İddiaya göre, tartışmanın büyümesiyle birlikte müşteri taksiyi gasp etti.

Olay, merkez Osmangazi ilçesinde yaşandı. Edinilen bilgilere göre, taksiye binen bir kişi, taksi şoförüne bir aracı takip etmesini söyledi. Şoför, bu talebi reddedince aralarında sözlü tartışma başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine, taksi müşterisi şoförü tehdit ederek taksiyi gasp etti.

Taksi şoförü durumu polise bildirdi. İhbar üzerine harekete geçen polis ekipleri, gasp edilen taksiyi ve şüpheliyi yakalamak için çalışma başlattı. Kısa süre sonra taksi, terk edilmiş halde bulundu. Polis, şüpheliyi yakalamak için çevredeki güvenlik kameralarını incelemeye aldı.

Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Polis, taksi şoförünün ifadesini alarak, şüphelinin kimliğini tespit etmeye çalışıyor. Ayrıca, çevredeki güvenlik kameraları da incelenerek, şüphelinin kaçış güzergahı belirlenmeye çalışılıyor.

Yetkililer, benzer olayların yaşanmaması için taksi şoförlerini dikkatli olmaları konusunda uyardı. Şüpheli ve riskli durumlarda polise haber verilmesi gerektiği belirtildi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye'de 'siyasi tutsak' ifadesinin kullanımına ilişkin bir açıklama yaparak, bu ifadenin gerçeği yansıtmadığını ve terör örgütleri tarafından manipülasyon amacıyla kullanıldığını belirtti. Açıklamada, Türkiye'de hiç kimsenin düşünceleri veya siyasi görüşleri nedeniyle tutuklanmadığı vurgulanarak, tutuklu veya hükümlü bulunan kişilerin işledikleri suçlar nedeniyle cezaevinde oldukları ifade edildi.

Açıklamada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da atıfta bulunularak, AİHM'in de 'siyasi tutsak' kavramını kabul etmediği ve bu yönde bir tanımının bulunmadığı belirtildi. 'Siyasi tutsak' ifadesinin, terör örgütleri ve onların destekçileri tarafından Türkiye'yi uluslararası alanda karalamak ve baskı altına almak için kullanıldığına dikkat çekildi.

İletişim Başkanlığı, kamuoyunu bu türden manipülatif ifadelere karşı duyarlı olmaya çağırarak, Türkiye'nin hukuk devleti ilkesine bağlı olduğunu ve yargı süreçlerinin bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürütüldüğünü vurguladı. Ayrıca, Türkiye'de ifade özgürlüğünün güvence altında olduğu ve herkesin yasal sınırlar içinde düşüncelerini serbestçe ifade edebileceği belirtildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: 'Türkiye'de siyasi tutsak yoktur. Bu ifade, terör örgütlerinin ve onların destekçilerinin bir manipülasyon aracıdır. Kamuoyunu bu türden ifadelere karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.'

Külliye'den yapılan bu açıklama, Türkiye'de 'siyasi tutsak' tartışmalarının yeniden gündeme geldiği bir dönemde yapılması açısından önem taşıyor.

CHP, Sağlık Bakanlığı'nın sağlık politikalarını ve uygulamalarını eleştirdi. Özellikle şehir hastaneleri ve Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden yapılan uygulamaların 'popülist' olduğunu savundu.

CHP'nin açıklamasına göre, şehir hastaneleri projeleri kamu kaynaklarının verimsiz kullanımına yol açmakta ve hasta garantisi gibi uygulamalarla bütçeye ek yük getirmektedir. Ayrıca, bu hastanelerin belirli bölgelerde yoğunlaşması, diğer hastanelerin işlevsizleşmesine neden olmaktadır.

MHRS üzerinden randevu alma süreçlerindeki sorunlara da değinildi. Randevu sürelerinin uzunluğu, randevu iptallerinin sık yaşanması ve bazı branşlarda randevu bulmanın zorluğu eleştirildi. CHP, bu sorunların çözümü için daha etkin bir planlama ve kaynak yönetimi gerektiğini vurguladı.

Açıklamada, sağlık hizmetlerinin erişilebilirliğinin ve kalitesinin artırılması gerektiği belirtilirken, popülist yaklaşımlar yerine, bilimsel ve akılcı politikaların benimsenmesi gerektiği ifade edildi.

CHP, Sağlık Bakanlığı'nı bu konularda daha şeffaf ve hesap verebilir olmaya davet etti ve sağlık politikalarının iyileştirilmesi için işbirliğine hazır olduklarını belirtti.

Meksika'da uyuşturucu baronu Joaquin 'El Chapo' Guzman'ın eski avukatı Jose Refugio Rodriguez, hakimlik için yarışacak. Rodriguez, El Chapo'nun avukatlığını yaptığı dönemde, uyuşturucu kaçakçısının ABD'ye iadesine karşı hukuki mücadele vermişti.

Meksika Yargı Konseyi'nin (CJF) yayınladığı listede, Rodriguez'in de aralarında bulunduğu 464 adayın hakimlik için başvurduğu belirtildi. Adaylar, yazılı sınav, psikometrik değerlendirme ve mülakat gibi çeşitli aşamalardan geçecekler. Rodriguez'in adaylığı, özellikle El Chapo ile olan geçmişi nedeniyle kamuoyunda dikkat çekti.

Jose Refugio Rodriguez, El Chapo'nun avukatlığını 2016 yılında üstlenmiş ve Guzman'ın ABD'ye iadesine karşı çeşitli hukuki girişimlerde bulunmuştu. Rodriguez, El Chapo'nun Meksika'daki cezaevi koşullarından şikayetçi olmuş ve müvekkilinin insanlık dışı muamele gördüğünü iddia etmişti. El Chapo, 2017 yılında ABD'ye iade edilmiş ve burada ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.

Rodriguez'in hakimlik başvurusu, Meksika'da yargının bağımsızlığı ve uyuşturucu kartelleriyle mücadele konularında tartışmalara yol açtı. Bazı hukukçular, Rodriguez'in El Chapo ile olan geçmişinin, hakimlik görevini tarafsız bir şekilde yerine getirmesini engelleyebileceğini savunurken, diğerleri ise herkesin adil bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Meksika'da hakimlerin seçimi, yargının bağımsızlığı ve şeffaflığı açısından büyük önem taşıyor. CJF, adayların liyakat ve yeteneklerini titizlikle değerlendireceğini ve en uygun kişilerin hakim olarak atanacağını açıkladı.

1864'te yaşanan Çerkes sürgünü, tarihin en acı olaylarından biri olarak kabul ediliyor. Rus İmparatorluğu'nun Kafkasya'yı ele geçirmesiyle başlayan süreçte, yüzbinlerce Çerkes Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kaldı. Bu zorlu yolculukta, açlık, hastalık ve kötü koşullar nedeniyle yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybetti.

Sürgün, 21 Mayıs 1864'te, bugünkü Soçi yakınlarındaki Kbaada vadisinde Rus ordusu tarafından düzenlenen bir törenle resmen ilan edildi. Bu tören, Çerkeslerin yaşadığı toprakların Rusya tarafından tamamen ele geçirildiğinin sembolü oldu. Sürgün kararıyla birlikte, Çerkesler köylerinden zorla çıkarılarak Karadeniz kıyısındaki limanlara gönderildi. Buradan Osmanlı topraklarına gönderilmek üzere gemilere bindirilen insanlar, yetersiz ve sağlıksız koşullar altında uzun ve çileli bir yolculuk geçirdiler.

Göç sırasında yaşanan salgın hastalıklar, özellikle tifo ve dizanteri, binlerce insanın ölümüne neden oldu. Gemilerde yeterli yiyecek ve su bulunmaması da açlık ve susuzluktan ölümleri artırdı. Osmanlı topraklarına ulaşabilenler ise, yeni yurtlarında büyük zorluklarla karşılaştılar. Barınma, yiyecek ve iş imkanlarının yetersizliği, Çerkeslerin uyum sürecini oldukça güçleştirdi.

Çerkes sürgünü, sadece bir göç hareketi değil, aynı zamanda bir halkın kültürel ve sosyal yapısının da büyük ölçüde değişmesine neden oldu. Sürgün, Çerkeslerin yaşadığı topraklardan kopmalarına, dillerini ve geleneklerini unutmalarına ve farklı bir kültüre adapte olmalarına yol açtı. Günümüzde, Çerkes diasporası dünyanın birçok ülkesine yayılmış durumda ve Çerkesler, kültürlerini yaşatma ve gelecek nesillere aktarma çabası içindeler.

Sürgünde hayatını kaybedenler, her yıl 21 Mayıs'ta anılıyor. Bu anma törenleri, Çerkes halkının yaşadığı acıları hatırlamak ve sürgünde kaybedilenlerin anısını yaşatmak için önemli bir fırsat sunuyor.

İYİ Parti Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu, bir video paylaşarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Ağıralioğlu, Erdoğan'ı içinde bulunduğu durumdan kurtaracaklarını ifade etti.

Ağıralioğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Sayın Cumhurbaşkanı, 'Faiz sebep, enflasyon netice' diyordunuz. Haklıydınız. Bu memlekette sizin kadar faiz düşmanı bir cumhurbaşkanı gelmedi. Ama başaramadınız. Sizi bu dertten kurtaracağız. Biz iktidara geldiğimizde, bu garabet tezlerden, bu memleketi kurtaracağız."

Ağıralioğlu'nun bu açıklamaları, ekonomi politikaları ve faiz konusundaki tartışmalara gönderme yaparak, İYİ Parti'nin iktidara gelmesi durumunda farklı bir yaklaşım sergileyeceğini vurguluyor.

Ağıralioğlu'nun açıklamaları özetle şöyle:

• Erdoğan'ın faiz konusundaki görüşlerine katıldığını belirtiyor.
• Ancak Erdoğan'ın faizle mücadelede başarılı olamadığını ifade ediyor.
• İYİ Parti'nin iktidara gelmesiyle bu durumun değişeceğini söylüyor.
• Garabet tezlerden ülkeyi kurtaracaklarını vurguluyor.

Bu açıklamalar, siyasi arenada farklı yorumlara neden olabilir ve ekonomi politikaları üzerindeki tartışmaları daha da alevlendirebilir.