İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen ilanda, Ortaköy Mahallesi'nde bulunan bir taşınmazın açık artırma yoluyla satışı duyurulmaktadır. Satışa konu olan gayrimenkul, tarla vasfındadır.

Gayrimenkulün Özellikleri:

• Adresi: İzmir İli, Menemen İlçesi, Ortaköy Mahallesi, Kum Deresi Mevkii
• Yüzölçümü: 18.400,00 m²
• Niteliği: Tarla
• İmar Durumu: Menemen Belediyesi sınırları içinde, Köy Yerleşik Alan Sınırları içinde kalmaktadır.

Muhammen Bedeli: 1.288.000,00 TL

Artırma Bilgileri:

1. Birinci Artırma: 17/07/2024 tarihinde, saat 11:05 - 11:10 arasında gerçekleştirilecektir.
2. İkinci Artırma: 19/08/2024 tarihinde, saat 11:05 - 11:10 arasında gerçekleştirilecektir.
3. Yeri: Mezat Salonu - Adalet Sarayı İzmir

Satış Şartları:

Satış, açık artırma yoluyla yapılacaktır. Birinci artırmada, muhammen bedelin %50'si ile rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları ve satış masraflarını geçmek şartıyla en çok artıran alıcıya ihale edilir. Eğer ilk artırmada alıcı çıkmazsa, ikinci artırmada da aynı şartlar geçerlidir.

Artırmaya katılacakların, muhammen bedelin %20'si oranında nakit veya banka teminat mektubu ibraz etmeleri gerekmektedir.

İhaleye katılım için belirtilen şartların yerine getirilmesi zorunludur.

İlgilenenlerin, ilanda belirtilen şartlar ve diğer detaylı bilgilere Basın İlan Kurumu'nun ilan.gov.tr adresinden ulaşabilecekleri belirtilmiştir.

İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimliği tarafından verilen ilanda, hakkında mahkemede açılan kamu davası nedeniyle savunmasının alınması için çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine, ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir.

Sanık Mehmet Sıddık Tekin hakkında, belirtilen suçlamalarla ilgili olarak açılan davada, savunmasının alınabilmesi için yeni bir duruşma günü belirlenmiştir. Duruşma, 26/09/2024 tarihinde saat 11:10'da İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nde gerçekleştirilecektir.

İlanda, sanık Mehmet Sıddık Tekin'e, belirtilen gün ve saatte duruşmada hazır bulunması veya bir müdafi (avukat) görevlendirmesi gerektiği bildirilmektedir. Aksi takdirde, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 226/4 maddesi uyarınca, savunma alınmaksızın yargılamaya devam olunacağı ve hakkında hüküm kurulabileceği ihtarı yapılmıştır.

Sanığın belirtilen adreste bulunamaması ve tebligatın iade edilmesi nedeniyle, bu ilanın yapıldığı ve ilanın gazetede yayınlandığı tarihten itibaren 15 gün sonra tebligatın yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Bu süre içinde sanığın mahkemeye başvurması veya avukat görevlendirmesi gerekmektedir.

İlanın amacı, sanığın yargılama sürecinden haberdar olmasını sağlamak ve savunma hakkını kullanabilmesine olanak tanımaktır.

Hürriyet Pazar'da yayımlanan bir makalede, kadercilik kültürünün bireylerin sorumluluk algısı üzerindeki etkileri inceleniyor. Kaderciliğin, bireyleri olaylar karşısında pasifize ettiği ve sorumluluğu dışsal faktörlere atfetmeye yönelttiği belirtiliyor.

Makalede, kadercilik inancının yaygın olduğu toplumlarda bireylerin, kendi yaşamları üzerindeki kontrollerinin azaldığı ve bu durumun psikolojik sorunlara yol açabileceği vurgulanıyor. Ayrıca, kaderciliğin, toplumsal gelişimi de olumsuz etkileyebileceği ifade ediliyor. Zira, bireylerin sorumluluk almaktan kaçınması, toplumsal sorunların çözümünü zorlaştırıyor.

Makalede şu ifadelere yer veriliyor: 'Kadercilik, bireyin kendi eylemlerinin sonuçlarından sorumlu olduğunu reddeder. Bu durum, bireylerin motivasyonunu düşürebilir ve atalet haline yol açabilir.'

Kaderciliğin panzehiri olarak, bireylerin kendi potansiyellerine inanması ve aktif bir yaşam sürmesi öneriliyor. Bireylerin, kendi kararlarının ve eylemlerinin sonuçlarını kabul etmesi, daha sağlıklı bir psikolojiye sahip olmalarına yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, makale, kadercilik kültürünün bireysel ve toplumsal düzeyde olumsuz etkileri olabileceğini ve bireylerin sorumluluk almaktan kaçınmaması gerektiğini savunuyor. Bireylerin, kendi yaşamları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olması, hem kendi iyilikleri hem de toplumun gelişimi için önem taşıyor.

Oyuncu ve yazar Ayşe Akın, Engelliler Haftası’nı Ramazan ayına benzeterek, bu haftanın engelli bireylerin yaşadığı zorluklara dikkat çekmek için bir fırsat olduğunu belirtiyor. Akın, bu haftanın sadece sembolik bir anlam taşımaması, yılın her gününde engelli bireylerin sorunlarına duyarlılık gösterilmesi gerektiğini vurguluyor.

Akın, engellilik konusunun medyada yeterince temsil edilmediğini ve bu durumun toplumda yanlış algılara yol açtığını ifade ediyor. Engelli karakterlerin genellikle acınası veya kahramanlık gösteren figürler olarak sunulmasının, gerçekçi bir temsil olmadığını savunuyor. Akın, engelli bireylerin de herkes gibi farklı özelliklere sahip olduğunu ve bu çeşitliliğin medyada yansıtılması gerektiğini dile getiriyor.

Erişilebilirlik sorununa dikkat çeken Akın, fiziksel mekanların ve toplu taşıma araçlarının engelli bireylerin kullanımına uygun hale getirilmesinin önemini vurguluyor. Ayrıca, eğitim ve istihdam alanlarında engelli bireylere yönelik fırsatların artırılması gerektiğini belirtiyor.

Akın, toplumun engellilik konusunda bilinçlendirilmesi için farkındalık kampanyalarının düzenlenmesinin ve eğitim programlarının oluşturulmasının gerekliliğine inanıyor. Engelli bireylerin haklarının korunması ve ayrımcılığa karşı mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor.

Akın, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, engelli bireylerin karşılaştığı zorluklara rağmen hayata tutunma ve başarılı olma potansiyeline sahip olduğunu vurguluyor. Engelli bireylerin desteklenmesi ve önlerindeki engellerin kaldırılması halinde, topluma önemli katkılar sağlayabileceklerine inanıyor.

• Engelliler Haftası'nın anlamı ve önemi
• Medyanın engellilik konusundaki rolü
• Erişilebilirlik sorunları ve çözüm önerileri
• Toplumsal farkındalığın artırılması gerekliliği

Türkiye'de kadınların iş hayatındaki temsili ve karşılaştıkları zorluklar üzerine yapılan bir değerlendirmede, kadınların temsiliyetinin artmasına rağmen eşitlik konusunda hala katedilmesi gereken uzun bir yol olduğu vurgulanıyor. Röportajda, Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi (UN Women) Türkiye Direktörü Zeliha Ünaldı, kadınların iş gücüne katılımı, karar alma mekanizmalarındaki rolleri ve karşılaştıkları ayrımcılık konularına değiniyor.

Ünaldı, Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranının düşük olduğuna dikkat çekerek, bu durumun ekonomik ve sosyal kalkınma için önemli bir engel teşkil ettiğini belirtiyor. Kadınların iş hayatında daha fazla yer alabilmesi için eğitim, sağlık, finans ve sosyal destek gibi alanlarda iyileştirmeler yapılması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca, kadınların karar alma süreçlerine katılımının artırılmasının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor.

Röportajda, kadınların iş hayatında karşılaştığı ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği konularına da değiniliyor. Kadınların terfi süreçlerinde, ücretlendirmede ve işe alımlarda ayrımcılığa maruz kalabildikleri belirtiliyor. Bu durumun, kadınların motivasyonunu düşürdüğü ve kariyerlerinde ilerlemelerini engellediği ifade ediliyor. Ayrımcılığın önüne geçmek için yasal düzenlemelerin yanı sıra, toplumsal farkındalığın artırılması ve işverenlerin bilinçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Sonuç olarak, Türkiye'de kadınların iş hayatındaki temsili artmasına rağmen, eşitlik konusunda hala önemli adımlar atılması gerekiyor. Kadınların iş gücüne katılımının artırılması, karar alma mekanizmalarındaki rollerinin güçlendirilmesi ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması için tüm paydaşların işbirliği yapması büyük önem taşıyor.

Yeni bir araştırmaya göre, insanlardaki yaraların diğer memelilere kıyasla yaklaşık 3 kat daha yavaş iyileştiği tespit edildi. Bu durumun altında yatan nedenler ve potansiyel tedavi yöntemleri üzerine yoğunlaşan çalışmada, evrimsel süreçte insan vücudunda meydana gelen değişikliklerin yara iyileşme hızını nasıl etkilediği inceleniyor.

Araştırmacılar, farklı memeli türlerindeki yara iyileşme süreçlerini karşılaştırarak, insanlardaki yavaş iyileşmenin temelinde genetik ve fizyolojik faktörlerin yattığını belirtiyor. Özellikle, bağışıklık sistemi yanıtının farklılığı ve cilt yapısındaki evrimsel adaptasyonlar bu durumu etkileyen önemli unsurlar olarak öne çıkıyor.

Çalışmada, insan derisinin diğer memelilere göre daha az kıl köküne sahip olması ve ter bezlerinin yoğunluğunun farklılık göstermesi gibi faktörlerin, yara iyileşme sürecini olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Ayrıca, insanlardaki kronik hastalıkların (diyabet, obezite vb.) yara iyileşmesini daha da yavaşlattığı belirtiliyor.

Araştırmacılar, bu bulguların ışığında, yara iyileşmesini hızlandıracak yeni tedavi yöntemleri geliştirmeyi hedefliyor. Özellikle, gen terapisi ve büyüme faktörlerinin kullanımı gibi yöntemlerin, insanlardaki yara iyileşme sürecini iyileştirmede potansiyel taşıdığı düşünülüyor.

Çalışmanın sonuçları, insan sağlığı ve tıp alanında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Yara iyileşme sürecinin daha iyi anlaşılması, kronik yaraların tedavisi ve cerrahi müdahalelerin başarısı için yeni kapılar açabilir.

Yeni bir araştırma, küresel ısınmanın sorumluluğunda gelir eşitsizliğinin büyük bir rol oynadığını gösteriyor. 1990 ile 2015 yılları arasındaki küresel ısınmanın yaklaşık üçte ikisinden (%66) en zengin yüzde 10'luk kesimin sorumlu olduğu belirtiliyor.

Oxfam ve Stockholm Çevre Enstitüsü tarafından yapılan araştırma, bu durumun iklim değişikliğiyle mücadelede daha adil politikaların gerekliliğini vurguluyor. Araştırmaya göre, en yoksul yüzde 50'lik kesimin küresel karbon emisyonlarına katkısı ise yalnızca yüzde 13.

Çalışma, tüketim alışkanlıklarının iklim üzerindeki etkisini inceliyor ve yüksek gelirli bireylerin lüks tüketimlerinin, özellikle de sık uçak seyahatleri ve büyük enerji tüketen evlerde yaşamanın, karbon ayak izini önemli ölçüde artırdığını ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkili olmak için hükümetlerin zenginlerin tüketim alışkanlıklarını hedef alması gerektiğini savunuyor. Bu, karbon vergileri, lüks tüketim vergileri ve enerji verimliliği standartları gibi politikalarla mümkün olabilir.

Eşitsizliğin azaltılması, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adım olarak görülüyor. Daha adil bir gelir dağılımı, hem emisyonların azaltılmasına yardımcı olabilir hem de iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en savunmasız olanların korunmasına katkıda bulunabilir.

Araştırma, iklim değişikliğiyle mücadelede bireysel sorumluluğun yanı sıra, sistemik değişikliklerin de önemini vurguluyor. Sadece bireylerin tüketim alışkanlıklarını değiştirmesi yeterli değil, aynı zamanda hükümetlerin ve şirketlerin de daha sürdürülebilir politikalar izlemesi gerekiyor.

Google, yapay zeka (YZ) teknolojisinin artan enerji talebini karşılamak üzere üç yeni nükleer enerji santrali inşa etmeyi hedefliyor. Bu yatırım, şirketin YZ alanındaki büyüme stratejisinin önemli bir parçasını oluşturuyor.

Yapay zeka teknolojileri, özellikle büyük dil modelleri ve derin öğrenme uygulamaları, yoğun miktarda enerji tüketiyor. Google, bu artan enerji ihtiyacını sürdürülebilir bir şekilde karşılamak amacıyla nükleer enerjiye yöneliyor. Nükleer santraller, karbon emisyonlarını azaltma potansiyeli taşıdığı için Google'ın çevresel hedefleriyle de uyumlu bir seçenek olarak değerlendiriliyor.

Nükleer enerji santrallerinin inşası, Google'ın enerji tüketimini dengeleme ve gelecekteki YZ projeleri için güvenilir bir enerji kaynağı sağlama amacını taşıyor. Bu santrallerin konumu, teknolojik detayları ve ne zaman faaliyete geçeceği gibi konularda henüz net bir bilgi bulunmamakla birlikte, projenin Google'ın sürdürülebilirlik taahhütlerini ve enerji stratejilerini nasıl şekillendireceği merakla bekleniyor.

Bu yatırım, aynı zamanda diğer teknoloji şirketleri için de bir emsal teşkil edebilir ve YZ gelişiminin enerji altyapısı üzerindeki etkisine dikkat çekiyor. YZ'nin yaygınlaşmasıyla birlikte enerji talebindeki artış, yenilenebilir enerji kaynaklarına ve alternatif enerji çözümlerine olan ihtiyacı daha da artıracak gibi görünüyor.

Avusturya, Eurovision 2025'i 'Wasted Love' adlı şarkısıyla kazanarak büyük bir sürprize imza attı. Yarışmanın favorileri arasında yer almayan Avusturya, güçlü bir performans sergileyerek jüri ve halk oylarının toplamında en yüksek puanı almayı başardı. Bu zaferle Avusturya, gelecek yıl Eurovision Şarkı Yarışması'na ev sahipliği yapma hakkını elde etti.

Yarışmada ikinciliği İsveç, üçüncülüğü ise İtalya elde etti. 'Wasted Love', yarışma boyunca akılda kalıcı melodisi ve etkileyici vokalleriyle dikkat çekmeyi başardı. Şarkının sözleri, kayıp aşkın acısını ve umutsuzluğunu anlatıyor.

Avusturya'nın zaferi, Eurovision tarihinde sürpriz sonuçlara açık olduğunu bir kez daha gösterdi. Birçok müzik eleştirmeni, şarkının özgünlüğü ve sahne şovunun etkileyiciliğinin bu başarıda önemli rol oynadığını belirtiyor. Avusturya'nın Eurovision'daki bu başarısı, ülke genelinde büyük bir sevinçle karşılandı.

2025 Eurovision Şarkı Yarışması'nın hangi şehirde düzenleneceği henüz açıklanmadı. Ancak Viyana ve Salzburg gibi büyük şehirlerin ev sahipliği için aday olması bekleniyor. Yarışmanın organizasyonu için hazırlıklar şimdiden başladı.

Bu sonuçla birlikte, Eurovision hayranları gelecek yıl Avusturya'da düzenlenecek olan yarışmayı merakla beklemeye başladı. Avusturya'nın ev sahipliği yapacağı yarışma, müzikseverlere unutulmaz anlar yaşatacak gibi görünüyor.