Tolstoy'un ölümsüz eseri Anna Karenina, yasak bir aşkın ve toplumsal normlara başkaldırının hikayesini anlatıyor. Evli bir kadın olan Anna'nın genç bir subayla yaşadığı tutkulu ilişki, onu toplumdan dışlanmaya ve trajik bir sona sürükler.

Lev Tolstoy'un başyapıtı Anna Karenina, 19. yüzyıl Rus toplumunun karmaşıklığını ve bireyin tutkularıyla toplumsal beklentiler arasındaki çatışmayı derinlemesine işleyen bir roman olarak öne çıkıyor. Roman, evli ve saygın bir kadın olan Anna Karenina'nın genç ve karizmatik Kont Vronsky ile yaşadığı yasak aşkı merkeze alırken, dönemin Rus aristokrasisinin yaşam tarzı, ahlaki değerleri ve toplumsal baskıları da detaylı bir şekilde betimleniyor.
Anna Karenina, St. Petersburg sosyetesinde saygın bir konumda olan Aleksey Aleksandroviç Karenin ile evlidir. Ancak evliliği, duygusal bir bağdan ziyade toplumsal bir zorunluluk olarak sürmektedir. Moskova'ya yaptığı bir seyahatte Kont Vronsky ile tanışması, Anna'nın hayatında bir dönüm noktası olur. Vronsky'nin tutkulu ilgisi, Anna'yı derinden etkiler ve yasak bir ilişkinin fitilini ateşler.
Aşkı uğruna toplumun dayattığı kurallara başkaldıran Anna, evliliğini ve sosyal statüsünü riske atar. Ancak bu cesur adımı, onu yalnızlığa ve toplum tarafından dışlanmaya sürükler. Roman boyunca Anna'nın içsel çatışmaları, aşkı ve vicdanı arasında gidip gelmeleri, Tolstoy'un ustalıklı anlatımıyla okuyucuya aktarılır.
Anna Karenina'nın trajik sonu, yasak aşkın ve toplumsal normlara aykırı davranışların bedelini gözler önüne sererken, roman aynı zamanda aşkın, evliliğin, ailenin ve toplumsal değerlerin sorgulanmasına da zemin hazırlar. Tolstoy'un karakterleri derinlemesine analiz etme yeteneği, Anna Karenina'yı sadece bir aşk hikayesi olmaktan çıkarıp, insan doğasına dair evrensel bir yapıt haline getirir.