Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, ülkesinden ABD'ye iltica eden beyaz Afrikalıları sert bir şekilde eleştirdi. Ramaphosa, bu kişilerin Güney Afrika'nın karşı karşıya olduğu sorunlardan kaçarak 'korkaklık' yaptığını ve ülkenin zorluklarıyla yüzleşmek yerine kolay yolu seçtiklerini ifade etti.

Ramaphosa'nın bu açıklamaları, ABD'ye sığınma başvurusunda bulunan beyaz Güney Afrikalı çiftlik sahiplerinin sayısındaki artışın ardından geldi. Bu kişilerin büyük bir kısmı, ülkede artan suç oranları ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle hayatlarından endişe ettiklerini belirtiyorlar. Ancak Ramaphosa, bu endişelerin yersiz olduğunu ve Güney Afrika hükümetinin tüm vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için çalıştığını vurguladı.

Ramaphosa şunları söyledi: "Ülkemizin sorunlarıyla yüzleşmek yerine kaçmayı tercih edenler korkaktır. Güney Afrika'nın geleceği için mücadele etmek yerine, başka bir yerde kolay bir yaşam arıyorlar."

Güney Afrika'da beyaz azınlığın geçmişte uyguladığı apartheid rejiminin sona ermesinden sonra, bazı beyazlar ülkeyi terk etti. Ancak son yıllarda, özellikle çiftlik sahipleri arasında, ülkeyi terk etme eğiliminde bir artış gözlemleniyor. Bu durum, toprak reformu politikaları ve ekonomik eşitsizlikler gibi konuların yarattığı gerginliklerle de ilişkili.

Ramaphosa hükümeti, toprak reformu konusunda daha adil ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeye çalıştıklarını, ancak bu sürecin tüm paydaşların haklarını gözeterek yapılması gerektiğini belirtiyor. Hükümet, ayrıca suç oranlarını düşürmek ve ekonomik fırsatları artırmak için çeşitli programlar yürütüyor.

Güney Afrika'daki beyaz çiftlik sahiplerinin durumu, uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmiş durumda. Bazı ülkeler, bu kişilere sığınma hakkı tanırken, bazıları ise Güney Afrika hükümetinin durumu kontrol altına alabileceğine inanıyor.

Ramaphosa'nın açıklamaları, Güney Afrika'daki bu hassas tartışmayı daha da alevlendirecek gibi görünüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u Hamas'ın yanında durmayı seçmekle suçladı. Bu suçlama, Macron'un İsrail'in Gazze'deki savaşını ve özellikle Refah'taki operasyonlarını eleştirmesi üzerine geldi.

Netanyahu, Macron'un Hamas'ın yanında yer aldığını iddia ederek, Fransa Cumhurbaşkanı'nın ateşkes önerisini eleştirdi. İsrail Başbakanı, ülkesinin kendini savunma hakkını vurgulayarak, Hamas'ın elindeki rehinelerin serbest bırakılması gerektiğini belirtti.

Macron ise İsrail'in Refah'taki operasyonlarına karşı çıkarak, bölgedeki sivillerin korunması gerektiğini savunuyor. Fransa, Gazze'ye insani yardımların artırılması çağrısında bulunarak, bölgedeki insani krize dikkat çekiyor.

İki lider arasındaki gerilim, İsrail-Filistin çatışmasının uluslararası arenadaki yansımalarından biri olarak değerlendiriliyor. Fransa, uzun süredir Orta Doğu'da barışın sağlanması için diplomatik çabalar yürütüyor ve iki devletli çözümü destekliyor.

Netanyahu'nun suçlamaları, İsrail'in uluslararası alanda karşılaştığı artan eleştirilerin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Birçok ülke, İsrail'in Gazze'deki operasyonlarında orantılılık ilkesine uymadığı ve sivillerin hayatını tehlikeye attığı gerekçesiyle tepki gösteriyor.

Fransa ve İsrail arasındaki ilişkilerin geleceği, bu gerilimlerin nasıl yönetileceğine bağlı olacak. Her iki ülke de diplomatik kanalları açık tutarak, ortak çıkarlar doğrultusunda iş birliği yapmaya devam etme potansiyeline sahip.

• Netanyahu: Macron'u Hamas'ın yanında olmakla suçladı.
• Macron: İsrail'in Refah operasyonlarına karşı çıktı.
• Fransa: Gazze'ye insani yardım çağrısında bulundu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), merakla beklenen faiz kararını bugün açıklayacak. Piyasa analistleri, TCMB'nin politika faizini artırmaya devam edeceğini öngörüyor. Temmuz ayında 250 baz puanlık bir artışla yüzde 17,5'e yükseltilen politika faizinin, bu toplantıda da artırılması bekleniyor.

Reuters'ın 13 ekonomistin katılımıyla gerçekleştirdiği ankete göre, medyan tahmin politika faizinin yüzde 20'ye yükseltileceği yönünde. Ancak tahminler 250 baz puan ile 500 baz puan arasında geniş bir yelpazede dağılıyor.

Bloomberg HT'nin anketinde ise 21 kurumun medyan tahmini, faizin yüzde 20 seviyesine çıkarılacağı yönünde. En yüksek tahmin yüzde 22,5 olurken, en düşük tahmin yüzde 19 olarak belirlendi.

Analistler, enflasyonla mücadele ve Türk lirasındaki değer kaybını durdurma amacıyla faiz artışlarının devam etmesinin beklendiğini belirtiyor. TCMB'nin son dönemdeki kararları ve iletişim stratejisi, sıkı para politikasına devam edileceği sinyali veriyor.

Kararın açıklanmasının ardından piyasaların tepkisi yakından izlenecek. Faiz artışının Türk lirası üzerindeki etkisi ve enflasyon beklentilerine nasıl yansıyacağı merak konusu.

Özetle, piyasa beklentileri TCMB'nin politika faizini artıracağı yönünde olup, artışın miktarı konusunda farklı tahminler bulunmaktadır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede Ukrayna krizi ve ikili ilişkiler ele alındı.

Kremlin'den yapılan açıklamaya göre, Putin, Lula da Silva'yı 9 Mayıs'ta kutlanan Zafer Günü dolayısıyla tebrik etti ve Brezilya liderine Rusya ile Brezilya arasındaki işbirliğinin geliştirilmesine yönelik katkılarından dolayı teşekkür etti.

Görüşmede, Rusya ve Brezilya arasındaki ticaret ve ekonomik işbirliğinin başarılı bir şekilde geliştiği belirtildi. Ayrıca, iki ülke arasındaki siyasi diyalog ve çeşitli alanlardaki ortak projelerin uygulanması konularında da görüş alışverişinde bulunuldu.

Ukrayna krizi de görüşmenin önemli bir konusuydu. Putin, Ukrayna'daki durum hakkında Lula da Silva'ya bilgi verdi. İki lider, bu konudaki görüşlerini paylaştı.

Açıklamada, görüşmenin yapıcı ve samimi bir atmosferde geçtiği ve iki ülkenin çeşitli alanlardaki işbirliğini daha da geliştirme konusunda mutabık kaldığı ifade edildi.

Görüşmede ele alınan diğer konular hakkında detaylı bilgi verilmedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'ye 225 milyon dolarlık AIM-120C-7/C-8 Orta Menzilli Havadan Havaya Füze (AMRAAM) ve ilgili ekipman satışını onayladı. Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı (DSCA), Kongre'ye gerekli bildirimi yaparak süreci resmen başlattı.

Satışın amacı, Türkiye'nin mevcut ve gelecekteki tehditlere karşı koyma kabiliyetini artırmak ve hava savunma yeteneklerini güçlendirmektir. Türkiye, bu füzeleri hava kuvvetlerinin envanterindeki F-16 savaş uçaklarında kullanacak.

DSCA'nın açıklamasında, bu satışın ABD'nin dış politikasına ve ulusal güvenliğine katkıda bulunacağı vurgulandı. Ayrıca, satışın bölgedeki askeri dengeyi değiştirmeyeceği belirtildi.

Satış paketi şunları içeriyor:

• 92 adet AIM-120C-7/C-8 AMRAAM füzesi
• Diğer ilgili ekipman ve destek hizmetleri

Sözleşmenin ana yüklenicisi Raytheon Missiles and Defense olacak. Türkiye, uzun yıllardır ABD'den askeri teçhizat tedarik ediyor ve bu satış, iki ülke arasındaki savunma işbirliğinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Bu gelişme, Türkiye'nin hava savunma sistemlerini güçlendirme çabalarının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Son dönemde Türkiye, hem kendi üretim sistemlerini geliştirmeye, hem de müttefik ülkelerden tedarik yapmaya devam ediyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Kerim Khan'a yönelik cinsel saldırı suçlaması gündeme bomba gibi düştü. Suçlamanın ardından, olayın siyasi bir komplo olup olmadığı yönünde tartışmalar başladı. UCM'nin hassas ve tartışmalı davaları yürüten bir savcısına yönelik bu türden bir suçlama, mahkemenin itibarını zedeleyebileceği gibi, soruşturmaların seyrini de etkileyebilir.

Suçlamaların odağındaki isim olan Kerim Khan, UCM'nin başsavcısı olarak görev yapıyor ve özellikle savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlar gibi ağır suçlarla ilgili davaları yönetiyor. Bu tür davalar, uluslararası ilişkilerde önemli etkilere sahip olabiliyor ve siyasi manipülasyona açık olabiliyor. Bu nedenle, Khan'a yönelik suçlamaların zamanlaması ve içeriği, akıllara siyasi bir komplo ihtimalini getiriyor.

Olayın detaylarına bakıldığında, suçlamaların kaynağı ve delillerin niteliği büyük önem taşıyor. Suçlamaların dayanağı olan kanıtların güvenilirliği ve bağımsızlığı, soruşturmanın adil bir şekilde yürütülmesi için kritik öneme sahip. Eğer suçlamalar siyasi bir motivasyonla yapılmışsa, bu durum UCM'nin tarafsızlığına gölge düşürebilir ve uluslararası adalete olan güveni sarsabilir.

UCM, bugüne kadar birçok tartışmalı davaya baktı ve bu davaların birçoğu siyasi arenada büyük yankı uyandırdı. Mahkemenin kararları, ülkeler arasındaki ilişkileri etkileyebileceği gibi, uluslararası hukukun gelişimine de yön verebiliyor. Bu nedenle, UCM'nin savcılarına yönelik bu türden suçlamalar, mahkemenin geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.

Sonuç olarak, Kerim Khan'a yönelik cinsel saldırı suçlaması, UCM'nin karşı karşıya olduğu zorlukları bir kez daha gözler önüne seriyor. Olayın ardındaki gerçeklerin ortaya çıkarılması ve suçlamaların bağımsız bir şekilde soruşturulması, mahkemenin itibarının korunması ve uluslararası adaletin sağlanması için hayati önem taşıyor.

Gazeteci Sara, sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir teşekkür mesajı yayınladı. Sara, mesajında Erdoğan'ın kendisine gösterdiği ilgi ve alakadan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Sara'nın paylaşımında şu ifadelere yer verildi: "Sayın Cumhurbaşkanım Recep Tayyip Erdoğan'a şahsıma göstermiş olduğu ilgi ve alakadan dolayı çok teşekkür ederim. Devletimizin başı olarak her zaman halkın yanında olduğunu bir kez daha gösterdi. İyi ki varsınız."

Sara'nın bu paylaşımı kısa sürede sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Birçok kullanıcı Sara'nın paylaşımına destek yorumları yaparken, bazı kullanıcılar ise eleştirel yorumlarda bulundu.

Paylaşımın ardından Sara'nın kimliği ve Erdoğan ile olan ilişkisi merak konusu oldu. Konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Özetle: Gazeteci Sara, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkürlerini iletti. Paylaşım sosyal medyada tartışma yarattı.

İspanya merkezli Podemos partisinin lideri ve Sosyal Haklar Bakanı Ione Belarra, İsrail'i "soykırımcı devlet" olarak tanımlayarak dikkatleri üzerine çekti. Belarra, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, İspanya'nın İsrail'e silah satışını durdurması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, Başbakan Pedro Sanchez'den bu yönde adım atmasını talep etti.

Belarra, paylaşımında, "İsrail bir soykırımcı devlettir. Silah satışını durdurmalı ve Netanyahu'ya karşı yaptırımlar uygulamalıyız. Sayın Sanchez, neyi bekliyorsunuz?" ifadelerini kullandı. Bu açıklama, İspanya-İsrail ilişkilerinde yeni bir gerginliğe yol açabilecek potansiyele sahip.

Podemos'un lideri, İsrail'in Filistinlilere yönelik politikalarını sert bir şekilde eleştirerek, uluslararası toplumun bu duruma sessiz kalmaması gerektiğini savundu. Belarra, İspanya hükümetinin İsrail'e silah ihracatını durdurarak, uluslararası hukuka ve insan haklarına saygılı bir duruş sergilemesi gerektiğini belirtti.

Bu çıkış, İspanya'da siyasi tartışmaları da beraberinde getirdi. Bazı kesimler Belarra'nın açıklamalarını desteklerken, bazıları ise bu tür ifadelerin diplomatik ilişkilere zarar verebileceği yönünde eleştirilerde bulundu. İspanya hükümetinden henüz resmi bir açıklama gelmezken, konunun önümüzdeki günlerde daha da tartışılması bekleniyor.

Belarra'nın açıklaması, özellikle sosyal medyada geniş yankı buldu. Filistin yanlısı aktivistler, Belarra'ya destek mesajları gönderirken, İsrail yanlısı gruplar ise bu açıklamaları kınadı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) veri merkezindeki incelemeler, TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilecektir. İncelemenin amacı, İBB'ye ait bazı verilerin silindiği yönündeki iddiaları araştırmaktır. Bu kapsamda, veri merkezindeki sistem kayıtları, log dosyaları ve diğer ilgili belgeler detaylı bir şekilde incelenecektir.

İddiaların odağında, geçmiş dönemlere ait bazı önemli verilerin silinmiş olabileceği şüphesi bulunmaktadır. TÜBİTAK uzmanları, veri kurtarma çalışmaları da dahil olmak üzere, silindiği iddia edilen verilere ulaşmaya çalışacaklardır. İncelemeler sonucunda hazırlanacak rapor, kamuoyu ile paylaşılacaktır.

İBB yetkilileri, incelemeye her türlü desteği vereceklerini ve şeffaf bir süreç izleneceğini belirtmişlerdir. Veri güvenliği konusunun büyük önem taşıdığı vurgulanırken, inceleme sonuçlarının tüm detaylarıyla açıklanması beklenmektedir.

TÜBİTAK'ın incelemesi, sadece veri kaybı iddialarını değil, aynı zamanda İBB'nin veri merkezinin genel güvenliği ve işletilmesiyle ilgili hususları da kapsayacaktır. Bu sayede, gelecekte benzer sorunların yaşanmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.

Süreçle ilgili gelişmeler yakından takip edilmektedir.