Türkiye'deki siyasi gerilimlere rağmen ekonomideki olası bir gevşeme tehlikesi ve alınması gereken önlemler tartışılıyor.

Türkiye, yerel seçimler öncesinde siyasi arenada yaşanan gerginliklere odaklanmışken, ekonomide beklenen sıkılaştırma politikalarının uygulanmaması veya yetersiz kalması durumunda oluşabilecek riskler gündeme geliyor. Seçim atmosferinin etkisiyle ekonomik reformların ve yapısal değişikliklerin ertelenmesi, enflasyonla mücadelede zafiyete yol açabileceği belirtiliyor.
Merkez Bankası'nın (TCMB) bağımsızlığına vurgu yapılırken, bankanın enflasyon hedeflemesi ve para politikası araçlarını etkin bir şekilde kullanmasının önemi vurgulanıyor. TCMB'nin kararlarının siyasi baskılardan uzak, tamamen ekonomik verilere dayalı olması gerektiği ifade ediliyor.
Ekonomistler, seçim sonrasında mali disiplinin sağlanması ve yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Aksi takdirde, enflasyonun kontrol altına alınamaması ve ekonomik istikrarsızlığın derinleşmesi riski bulunuyor. Uluslararası yatırımcıların güvenini kazanmak ve sermaye akışını teşvik etmek için öngörülebilir ve şeffaf bir ekonomik yönetim anlayışının benimsenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Enflasyonla mücadelede başarı sağlanamaması durumunda, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin artabileceği ve sosyal huzursuzluğun tetiklenebileceği uyarısı yapılıyor. Bu nedenle, ekonomik politikaların sadece büyümeyi değil, aynı zamanda sosyal adaleti de gözetmesi gerektiği belirtiliyor.
Siyasi istikrarın sağlanması, ekonomik reformların hayata geçirilmesi ve TCMB'nin bağımsızlığı, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme potansiyeline ulaşması için kritik önem taşıyor. Seçim sonrası dönemde atılacak adımlar, Türkiye'nin ekonomik geleceğini belirleyecek.
Hükümetin, seçim öncesi popülist politikalardan kaçınarak, uzun vadeli ekonomik istikrarı hedefleyen rasyonel kararlar alması bekleniyor. Aksi takdirde, kısa vadeli siyasi kazanımlar, uzun vadeli ekonomik kayıplara yol açabilir.