Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Genel Kurul'da yapılan oylama sonucunda İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını şiddetle kınayan bir bildiri kabul etti. Bildiride, İsrail'in uluslararası hukuku ve insani değerleri hiçe sayarak gerçekleştirdiği saldırılar neticesinde masum sivillerin hayatını kaybettiği vurgulandı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un imzasıyla yayımlanan bildiride, İsrail'in Gazze'deki hastaneleri, okulları ve sivil yerleşim yerlerini hedef almasının kabul edilemez olduğu belirtildi. Ayrıca, bu saldırıların uluslararası toplumun vicdanında derin yaralar açtığı ifade edildi.

Bildiride, Türkiye'nin Filistin halkının haklı davasına desteğinin tam olduğu ve uluslararası platformlarda Filistin'in haklarını savunmaya devam edeceği vurgulandı. İsrail'in saldırıları derhal durdurması ve bölgede kalıcı bir barışın sağlanması için tüm tarafların sorumluluk üstlenmesi gerektiği belirtildi.

TBMM'nin bu kınama bildirisi, Türkiye'nin İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bildiride ayrıca, uluslararası topluma İsrail'e baskı yapması ve bölgedeki gerginliğin azaltılması için çağrıda bulunuldu.

Önemli noktalar:

• TBMM, İsrail'in Gazze saldırılarını kınadı.
• Sivil kayıpların kabul edilemez olduğu vurgulandı.
• Türkiye'nin Filistin'e desteği yinelendi.

Bu gelişme, Türkiye'nin dış politika gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın kendisiyle ilgili açıklamalarına yanıt verdi. İmamoğlu, Özdağ’ın açıklamalarını 'talihsiz' olarak değerlendirdi.

İmamoğlu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, 'Sayın Özdağ’ın açıklamaları talihsiz bir açıklama. Bir siyasi figürün, hele hele bir siyasi parti genel başkanının böyle bir üslupla konuşması üzücü' ifadelerini kullandı. İmamoğlu, Özdağ’ın kullandığı dilin ve ithamların siyasi etik ve nezaket sınırlarını aştığını belirtti.

Ayrıca, İmamoğlu, Türkiye’nin daha yapıcı ve birleştirici bir siyasi atmosfere ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, 'Biz, İstanbul’a hizmet etmeye, İstanbulluların sorunlarını çözmeye odaklanmış durumdayız. Bu tür polemiklere girmek yerine, memleketimizin ve şehrimizin geleceği için çalışmaya devam edeceğiz' dedi.

İmamoğlu’nun açıklaması, Özdağ’ın İBB’deki bazı iddialarına yönelik bir yanıt niteliği taşıyor. Özdağ, İBB’de görevden almalar ve yeni atamalarla ilgili bazı eleştirilerde bulunmuştu. İmamoğlu ise bu eleştirilere doğrudan cevap vermek yerine, genel bir değerlendirme yaparak siyasi nezaketi ön planda tuttuğunu gösterdi.

İmamoğlu’nun bu açıklaması, siyaset arenasında karşılıklı suçlamalar yerine daha yapıcı bir diyalog çağrısı olarak yorumlandı. İmamoğlu, İstanbul’a hizmet etme vurgusu yaparak, polemiklerden uzak durma ve çözüm odaklı çalışma prensibini benimsediğini ifade etti.

Yılmaz Özdil, Sözcü'deki köşesinde Balyoz kumpasını hatırlatarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) yönelik kumpasların aslında Türkiye'nin beynine yönelik bir saldırı olduğunu vurguladı. Özdil, İsrail'in yıllarca uğraşarak elde edemediği bir sonucu, Balyoz kumpası ile kurşun atmadan TSK kurmay zekasının yok edilmesiyle başarıldığını belirtti.

Özdil yazısında, "İsrail yıllarca uğraştı, kurşun atmadan TSK kurmay zekasını felç edemedi. Bizim memlekette birileri düğmeye bastı, başardılar" ifadelerini kullandı. Balyoz davasında yargılanan ve haksız yere suçlanan birçok askerin yaşadığı mağduriyetlere dikkat çekti.

Özdil, Balyoz kumpasının amacının sadece askerleri değil, Türkiye'nin geleceğini hedef almak olduğunu savundu. Kumpasın, TSK'nın stratejik düşünme yeteneğini zayıflatarak ülkenin savunma kapasitesine zarar verdiğini belirtti.

Yazısında, Balyoz davasının arkasındaki güçlerin, Türkiye'yi zayıflatmak ve dış müdahalelere açık hale getirmek istediğini ima etti. Özdil, bu tür kumpasların tekrar yaşanmaması için geçmişten ders çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Özdil, Balyoz sürecinde yaşanan hukuksuzluklara ve adaletsizliklere de değinerek, masum insanların uzun yıllar boyunca hapis yattığını ve hayatlarının karartıldığını hatırlattı. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için hukukun üstünlüğünün sağlanması ve adil yargılama ilkelerine uyulması gerektiğini belirtti.

Basketbol Şampiyonlar Ligi'nde 2024-25 sezonunda Türkiye'yi temsil edecek takımlar belli oldu. Türk Telekom, Pınar Karşıyaka, Darüşşafaka ve Bahçeşehir Koleji, Türkiye'yi bu önemli organizasyonda temsil etme hakkı kazandı.

Bu gelişme, Türk basketbolu için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Dört güçlü takımın aynı anda Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek olması, Türkiye'nin basketbol potansiyelini Avrupa sahnesinde sergileme fırsatı sunuyor.

Türk Telekom, son yıllarda yaptığı yatırımlarla dikkat çeken ve Avrupa kupalarında tecrübe kazanmış bir ekip olarak öne çıkıyor. Pınar Karşıyaka ise, taraftarının büyük desteğiyle bilinen ve her zaman iddialı bir performans sergileyen bir kulüp. Darüşşafaka, genç ve yetenekli oyuncu kadrosuyla geleceğe yönelik umut vadediyor. Bahçeşehir Koleji ise, kısa sürede önemli başarılar elde etmiş ve güçlü bir organizasyona sahip.

Bu dört takımın Basketbol Şampiyonlar Ligi'ndeki performansı, Türk basketbolunun Avrupa'daki itibarını artırma ve genç oyuncuların gelişimine katkı sağlama açısından büyük önem taşıyor. Takımların başarılı olması, Türk basketbolunun geleceği için de olumlu bir işaret olacaktır.

Basketbol Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek takımlarımıza başarılar dileriz.

Beşiktaş'ın genç forvet oyuncusu Semih Kılıçsoy, performansıyla Avrupa kulüplerinin dikkatini çekmeye devam ediyor. Sezon başından beri gösterdiği çıkışla A Milli Takım'a kadar yükselen Kılıçsoy'a, İngiltere Premier Lig'den talipler çıktı.

İngiliz basınında yer alan haberlere göre, Premier Lig'in önde gelen kulüpleri, genç oyuncuyu yakından takip ediyor. Özellikle scout ekipleri tarafından izlenen Kılıçsoy için bazı kulüplerin devreye girmeye hazırlandığı belirtiliyor.

Semih Kılıçsoy'un Beşiktaş performansı:

• Bu sezon Beşiktaş formasıyla Süper Lig'de 22 maça çıktı.
• Bu maçlarda 9 gol kaydetti.
• Türkiye Kupası'nda ise 4 maçta 2 gol attı.

Genç oyuncunun performansı, Beşiktaş yönetimini de memnun ediyor. Ancak, yüksek bir teklif gelmesi halinde yönetimin bu transferi değerlendirebileceği konuşuluyor.

Transferin gerçekleşme ihtimali:

Semih Kılıçsoy'un Beşiktaş ile sözleşmesi devam ediyor. Ancak, Premier Lig kulüplerinin ciddi bir teklif sunması halinde transferin gerçekleşme ihtimali yüksek olarak değerlendiriliyor. Beşiktaş yönetiminin, genç oyuncunun geleceğiyle ilgili kararı önümüzdeki günlerde vermesi bekleniyor.

Transfermarkt verilerine göre Semih Kılıçsoy'un piyasa değeri 8 milyon Euro olarak gösteriliyor.

Trimethylaminuria (TMAU), halk arasında 'balık kokusu sendromu' olarak bilinen ve vücudun trimetilamin adlı kimyasalı parçalayamaması sonucu ortaya çıkan genetik bir hastalıktır. Bu durum, etkilenen bireylerin terinde, idrarında ve nefesinde çürük balık, yumurta veya idrar gibi rahatsız edici bir kokuya neden olur. TMAU, yenidoğan döneminde bile görülebilir ve yaşam boyu süren bir durumdur.

Bu hastalığa sahip olan kişiler, sosyal yaşamlarında ciddi zorluklar yaşayabilirler. Koku nedeniyle dışlanma, alay edilme ve sosyal izolasyon gibi sorunlarla karşılaşabilirler. TMAU'nun kesin bir tedavisi olmamakla birlikte, diyet değişiklikleri ve bazı takviyelerle semptomlar hafifletilebilir.

TMAU'nun belirtileri kişiden kişiye değişebilir. Bazı kişilerde koku sürekli olarak hissedilirken, bazılarında ise belirli zamanlarda veya tetikleyici faktörlere bağlı olarak ortaya çıkar. Bu faktörler arasında stres, hormonal değişiklikler, bazı yiyecekler (balık, yumurta, baklagiller gibi) ve bazı ilaçlar yer alabilir.

TMAU tanısı genellikle idrar testleriyle konulur. Bu testlerde idrardaki trimetilamin seviyesi ölçülür. Genetik testler de tanıyı doğrulamak için kullanılabilir.

TMAU ile başa çıkmak için yapılabilecekler:

• Diyet değişiklikleri: Trimetilamin içeren yiyeceklerden kaçınmak veya sınırlamak.
• Takviyeler: Doktor kontrolünde riboflavin (B2 vitamini) ve aktif karbon gibi takviyeler kullanmak.
• Hijyen: Sık sık duş almak ve deodorant kullanmak.
• Psikolojik destek: Sosyal izolasyon ve anksiyeteyle başa çıkmak için terapi almak.

TMAU, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen bir durumdur. Ancak, doğru tanı ve tedavi ile semptomlar kontrol altına alınabilir ve hastaların sosyal yaşama katılımları desteklenebilir.

İran'ın Natanz Nükleer Santrali, ülkenin uranyum zenginleştirme programının önemli bir parçası olarak bilinmektedir. Ancak, tesis açıldığı günden bu yana çeşitli siber saldırılar, sabotajlar ve hatta hava bombardımanları gibi olaylara hedef olmuştur. Bu olaylar, santralin güvenliği ve İran'ın nükleer programı üzerindeki uluslararası tartışmaları daha da alevlendirmiştir.

Natanz Nükleer Santrali'nin Geçmişi: Tesisin inşasına 2000'li yılların başında başlanmış ve 2007 yılında faaliyete geçmiştir. Açılışından kısa bir süre sonra, santral siber saldırıların hedefi olmaya başlamıştır. 2010 yılında Stuxnet virüsü ile gerçekleştirilen saldırı, santraldeki santrifüjlerin arızalanmasına ve İran'ın nükleer programının önemli ölçüde sekteye uğramasına neden olmuştur. Bu saldırı, siber savaşın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Saldırılar ve Sabotajlar: Stuxnet saldırısından sonra, Natanz Nükleer Santrali'ne yönelik sabotaj girişimleri devam etmiştir. 2020 yılında, santralde bir patlama meydana gelmiş ve tesisin bazı bölümleri hasar görmüştür. İran, bu olayın arkasında İsrail'in olduğunu iddia etmiştir. 2021 yılında ise, santralde elektrik kesintisi yaşanmış ve bu durum, nükleer faaliyetlerin durmasına neden olmuştur. İran, bu olayın da bir sabotaj eylemi olduğunu belirtmiştir.

Hava Bombardımanları İddiaları: Natanz Nükleer Santrali'ne yönelik hava bombardımanları iddiaları da zaman zaman gündeme gelmektedir. Özellikle İsrail'in, İran'ın nükleer programını engellemek amacıyla santrale hava saldırısı düzenleyebileceği yönünde spekülasyonlar bulunmaktadır. Ancak, bu iddialar henüz doğrulanmamıştır.

Natanz Nükleer Santrali, İran'ın nükleer programının sembolik bir öneme sahip olması nedeniyle, gelecekte de saldırıların hedefi olmaya devam edebilir. Bu durum, bölgedeki gerginliği artırabilir ve uluslararası toplumun İran'a yönelik baskısını daha da yoğunlaştırabilir.

Suudi Arabistan ekibi Al Hilal, Napoli'nin golcüsü Victor Osimhen'i transfer etmek için yaptığı girişimlerde başarısız oldu. Transfer görüşmelerinde yaşanan anlaşmazlıklar ve Osimhen'in yüksek maaş talepleri, Al Hilal yönetiminin tepkisine neden oldu.

Al Hilal'in transferdeki tutumuyla ilgili olarak, "Burada para basmıyoruz" şeklinde sert bir açıklama yapıldı. Bu açıklama, kulübün transfer bütçesi konusunda belirli sınırlar içinde hareket ettiğini ve oyuncuların fahiş taleplerine boyun eğmeyeceğini gösteriyor.

Transfer döneminde birçok yıldız oyuncuyu kadrosuna katan Suudi Arabistan kulüpleri, bu transferlerle futbol dünyasında dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak Al Hilal'in Osimhen transferindeki bu tutumu, kulüplerin her istediklerini elde edemeyeceklerini ve finansal fair play kurallarına uygun hareket etme zorunluluğunu vurguluyor.

Osimhen transferinin gerçekleşmemesi, Napoli için de önemli bir gelişme oldu. Nijeryalı golcü, geçtiğimiz sezon Napoli'nin şampiyonluğunda büyük rol oynamış ve Avrupa'nın en gözde oyuncularından biri haline gelmişti. Oyuncunun takımda kalması, Napoli'nin gelecek sezonki hedefleri açısından büyük önem taşıyor.

Al Hilal'in Osimhen transferinden vazgeçmesiyle birlikte, kulübün diğer transfer hedeflerine yöneleceği tahmin ediliyor. Suudi Arabistan ekibinin, kadrosunu güçlendirmek için farklı alternatiflere yönelebileceği belirtiliyor.

Sonuç olarak, Al Hilal'in Osimhen transferindeki başarısızlığı ve yapılan sert açıklama, futbol dünyasında yankı uyandırdı. Transferlerin sadece para ile değil, aynı zamanda karşılıklı anlayış ve uygun şartlarla gerçekleşebileceği bir kez daha ortaya kondu.

İsrail'in Kiryat Gat yakınlarında yerin metrelerce altında inşa ettiği Zion Kalesi adlı karargah, nükleer saldırılara dayanıklı yapısıyla dikkat çekiyor. Karargahın tam konumu ve içindeki detaylar büyük bir gizlilikle korunuyor. Yapının, olası bir savaş durumunda İsrail Başbakanı ve üst düzey hükümet yetkililerine ev sahipliği yapması planlanıyor.

Zion Kalesi'nin inşası 2003 yılında başladı ve maliyetinin yaklaşık 750 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Karargahın derinliği ve karmaşık yapısı, onu konvansiyonel silahlarla imha etmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor. İçerisinde gelişmiş iletişim sistemleri, yaşam destek üniteleri ve uzun süre yetecek kadar erzak depolandığı belirtiliyor.

Karargahın en önemli özelliklerinden biri de 'Hedefler Kitabı'na ev sahipliği yapması. Bu kitapta, İsrail'in olası bir savaş durumunda vurmayı planladığı hedeflerin listesi bulunuyor. Hedefler Kitabı'nın varlığı, İsrail'in caydırıcılık politikasının önemli bir parçası olarak görülüyor.

Zion Kalesi'nin varlığı uzun süredir biliniyor olsa da, detayları hakkında çok az bilgi bulunuyor. İsrail hükümeti, karargahla ilgili bilgileri ulusal güvenlik gerekçesiyle sıkı bir şekilde saklıyor. Ancak, bazı kaynaklar karargahın birden fazla giriş ve çıkışa sahip olduğunu ve gelişmiş bir havalandırma sistemiyle donatıldığını iddia ediyor.

Zion Kalesi'nin Özellikleri:

• Nükleer saldırılara dayanıklı yapı
• Yerin metrelerce altında inşa edilmiş olması
• Gelişmiş iletişim sistemleri
• Yaşam destek üniteleri
• 'Hedefler Kitabı'na ev sahipliği yapması