Mine G. Kırıkkanat'ın yazısında, yalanın bireysel ve toplumsal boyutları detaylı bir şekilde inceleniyor. Yazar, yalanın sadece ahlaki bir sorun olmadığını, aynı zamanda patolojik ve psikolojik boyutlarının da bulunduğunu vurguluyor.

Yazıda, savaş psikolojisinin bireyler üzerindeki etkileri ve bu durumun siyasi manipülasyonlara nasıl zemin hazırladığı anlatılıyor. Kırıkkanat, savaş dönemlerinde yalan haberlerin ve dezenformasyonun artmasının, toplumun gerçekleri görmesini engellediğini ve düşmanlıkları körüklediğini belirtiyor.

Kırıkkanat, siyasetçilerin yalan söyleme eğilimlerine de değiniyor. Siyasi liderlerin, kendi çıkarları için gerçekleri çarpıttığını ve kamuoyunu manipüle ettiğini ifade ediyor. Bu durumun, demokrasinin temel ilkelerine zarar verdiğini ve toplumun güvenini sarstığını vurguluyor.

Yazar, yalanın bireysel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar her alanda yıkıcı etkileri olduğunu savunuyor. Yalanın panzehirinin ise dürüstlük, şeffaflık ve eleştirel düşünme olduğunu belirtiyor.

Sonuç olarak, yazıda yalanın patolojik ve psikolojik boyutları, savaş psikolojisi ve siyasi manipülasyonlarla ilişkisi kapsamlı bir şekilde ele alınıyor ve okuyucuların bu konularda bilinçlenmesi amaçlanıyor.

Nilgün Cerrahoğlu'nun yazısında, Habeas Corpus'un ne anlama geldiği ve tarihsel süreçteki evrimi detaylı bir şekilde inceleniyor. Habeas Corpus, Latince kökenli bir terim olup, kabaca 'vücudu teslim et' anlamına gelir ve hukuki bir kavram olarak kişinin yasa dışı bir şekilde tutuklanmasını veya gözaltına alınmasını engellemeyi amaçlar.

Yazıda, Habeas Corpus'un kökenlerinin 1215 tarihli Magna Carta'ya kadar uzandığı belirtiliyor. Magna Carta, kralın yetkilerini sınırlandıran ve bireylerin haklarını güvence altına alan önemli bir belgedir. Habeas Corpus, bu belgede yer alan prensiplerin bir uzantısı olarak, kişilerin özgürlüğünü keyfi tutuklamalara karşı koruma altına almıştır.

Habeas Corpus'un işleyişi şu şekildedir: Bir kişi yasa dışı bir şekilde tutuklandığını veya gözaltına alındığını düşünüyorsa, mahkemeye başvurarak Habeas Corpus emri çıkarılmasını talep edebilir. Mahkeme, bu talebi değerlendirerek, eğer tutuklamanın veya gözaltının yasal dayanağı olmadığına kanaat getirirse, kişinin serbest bırakılmasına karar verir. Bu emir, devletin keyfi uygulamalarına karşı bir güvence oluşturur.

Yazıda ayrıca, Habeas Corpus'un sadece tutuklama ve gözaltı durumlarında değil, aynı zamanda kişinin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması gibi durumlarda da uygulanabileceği belirtiliyor. Örneğin, bir kişinin pasaportuna el konulması veya yurt dışına çıkışının engellenmesi gibi durumlarda da Habeas Corpus'a başvurulabilir.

Sonuç olarak, Habeas Corpus, hukukun üstünlüğünün ve bireysel özgürlüklerin korunması açısından hayati bir öneme sahiptir. Devletin yetkilerini sınırlar ve kişilerin keyfi uygulamalara karşı korunmasını sağlar.

Orhan Bursalı'nın yazısında, Kürt seçmenlerin olası tercihleri ve siyasi yansımaları değerlendiriliyor. Yazar, Kürt seçmenlerin bir bölümünün Cumhurbaşkanı Erdoğan'a destek verebileceğini ve bu durumun DEM Parti'sinde ayrışmalara neden olabileceğini öne sürüyor.

Yazıda, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından DEM Parti'nin aldığı oy oranının beklentilerin altında kaldığı belirtiliyor. Özellikle büyük şehirlerdeki Kürt seçmenlerin DEM Parti yerine farklı tercihlerde bulunmuş olabileceği ifade ediliyor. Bu durumun, DEM Parti içinde bir özeleştiri sürecini tetikleyebileceği ve farklı stratejilerin tartışılmasına yol açabileceği vurgulanıyor.

Bursalı, Kürt seçmenlerin AK Parti'ye yönelmesinde ekonomik faktörlerin ve güvenlik kaygılarının etkili olabileceğini belirtiyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin, ekonomik beklentileri ve bölgedeki istikrarın sağlanması amacıyla AK Parti'ye destek verebileceği ifade ediliyor. Ayrıca, terörle mücadele konusundaki hassasiyetlerin de Kürt seçmenlerin tercihlerinde etkili olabileceği vurgulanıyor.

Yazıda, Kürt seçmenlerin Erdoğan'a destek vermesi durumunda, DEM Parti'nin siyasi geleceği açısından önemli sonuçlar doğurabileceği belirtiliyor. DEM Parti'nin, Kürt seçmenlerin desteğini kaybetmesi halinde, Türkiye siyasetindeki etkinliğinin azalabileceği ve farklı siyasi ittifaklara yönelmek zorunda kalabileceği ifade ediliyor.

Sonuç olarak, Bursalı'nın yazısında Kürt seçmenlerin tercihlerinin Türkiye siyaseti açısından kritik bir öneme sahip olduğu ve bu tercihler doğrultusunda siyasi dengelerin değişebileceği değerlendiriliyor.

Zeynep Oral'ın yazısı, edebiyatın insan hayatındaki önemini ve gerçeği arama tutkusunu ele alıyor. Yazar, edebiyatın sadece bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda insanı derinlemesine etkileyen, düşündüren ve dönüştüren bir güç olduğunu vurguluyor.

Oral, yazısında, edebiyatın farklı türlerinin insan ruhuna nasıl dokunduğunu ve farklı bakış açıları sunarak dünyayı anlamamıza nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor. Romanlar, öyküler, şiirler ve denemeler aracılığıyla farklı hayatlara, kültürlere ve düşüncelere yolculuk yapabildiğimizi belirtiyor.

Yazar, edebiyatın gerçeği arama yolculuğunda bir rehber olduğunu ifade ediyor. Edebiyatın, insanın iç dünyasını keşfetmesine, kendiyle yüzleşmesine ve hayatın anlamını sorgulamasına yardımcı olduğunu söylüyor. Edebiyatın, insanın empati yeteneğini geliştirdiğini, başkalarının acılarını ve sevinçlerini anlamasına olanak sağladığını vurguluyor.

Zeynep Oral, edebiyatın sadece geçmişi değil, geleceği de şekillendirme potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor. Edebiyatın, insanın hayal gücünü harekete geçirdiğini, yeni fikirler üretmesine ve daha iyi bir dünya hayal etmesine yardımcı olduğunu ifade ediyor.

Yazıda ayrıca, edebiyatın sansür ve baskı altında olduğu dönemlerde bile direnişin bir aracı olduğu vurgulanıyor. Edebiyatın, düşünce özgürlüğünü savunan, adaleti arayan ve gerçeği dile getiren bir güç olduğu belirtiliyor.

Sonuç olarak, Zeynep Oral'ın yazısı, edebiyatın insan hayatındaki vazgeçilmez yerini ve gerçeği arama tutkusunu derinlemesine ele alıyor. Edebiyatın, insanı dönüştüren, düşündüren ve dünyayı anlamamıza yardımcı olan bir güç olduğunu vurguluyor.

Özdemir İnce'nin köşe yazısında, 'soykırım' kelimesinin anlamı ve kullanım alanları tartışılıyor. Yazar, bu kelimenin sadece belirli koşullar altında kullanılması gerektiğini vurguluyor ve siyasi manipülasyon aracı olarak kullanılmasını eleştiriyor.

Yazıda, 'soykırım' kelimesinin Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ndeki tanımı hatırlatılıyor. Bu tanıma göre, bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel grubun, bu grubun bir bütün olarak veya kısmen yok edilmesi niyetiyle işlenen belirli eylemler 'soykırım' olarak nitelendirilebilir. Bu eylemler arasında, grup üyelerinin öldürülmesi, grubun fiziksel veya biyolojik varlığını ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler alınması gibi fiiller yer alıyor.

Köşe yazısında ayrıca, bazı kesimlerin belirli olayları 'soykırım' olarak nitelendirmesinin, bu kelimenin anlamını sulandırdığı ve gerçek soykırım mağdurlarına saygısızlık olduğu belirtiliyor. Yazar, 'soykırım' kelimesinin siyasi polemiklerde kullanılmasının, uluslararası ilişkileri de olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiyor.

Özdemir İnce, yazısında, 'soykırım' kelimesinin kullanımında daha dikkatli ve sorumlu olunması gerektiğini savunuyor. Kelimenin, gerçek anlamını yitirmeden, sadece ilgili uluslararası sözleşmede tanımlanan koşullar altında kullanılması gerektiğini ifade ediyor.

Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) 2024 oturumlarının tamamlanmasının ardından, öğrenciler ve veliler 2025 YKS sınav takvimini merakla bekliyor. Henüz 2025 YKS sınav takvimi açıklanmadı.

2024 YKS sınav takvimi şu şekildeydi:

• TYT: 8 Haziran 2024
• AYT: 9 Haziran 2024
• YDT: 9 Haziran 2024

Sınav sonuçları 17 Temmuz 2024 tarihinde açıklandı.

2025 YKS sınav takvimi henüz belli olmamakla birlikte, ÖSYM'nin sınav takvimini genellikle bir önceki yılın sınav tarihlerine benzer şekilde belirlemesi bekleniyor. Bu nedenle, 2025 YKS sınavlarının da Haziran ayının ilk veya ikinci haftasında yapılması öngörülüyor.

YKS sınav giriş belgeleri, sınavdan yaklaşık 1-2 hafta önce ÖSYM'nin Aday İşlemleri Sistemi (AİS) üzerinden erişime açılıyor. Adaylar, T.C. kimlik numaraları ve şifreleri ile sisteme giriş yaparak sınav giriş belgelerini görüntüleyebilir ve yazdırabilirler.

2025 YKS sınav takvimi ve sınav giriş belgeleri ile ilgili tüm duyurular ÖSYM'nin resmi internet sitesi üzerinden yapılacak. Adayların ÖSYM'nin internet sitesini düzenli olarak takip etmeleri önem taşıyor.

ÖSYM'nin internet sitesi: osym.gov.tr

Aday İşlemleri Sistemi (AİS): ais.osym.gov.tr

Sınavlara hazırlık sürecinde adaylara başarılar dileriz.

Mardin'in geleneksel lezzetlerinden biri olan Alluciye İkbebet Süryani çöreği, uzaklardan gelen nefis kokularıyla sofraları süslüyor. Bu özel çöreğin yapımında kullanılan malzemeler ve geleneksel yöntemler, ona eşsiz bir tat katıyor.

Alluciye İkbebet, Mardin'deki Süryani ustaların ellerinde şekilleniyor. Hamurun hazırlanışından pişirilmesine kadar her aşama özenle takip ediliyor. Çöreğin içinde kullanılan baharatlar ve özel karışımlar, yörenin zengin mutfak kültürünü yansıtıyor. İkbebet, Süryanice'de 'içi dolu' anlamına geliyor ve bu da çöreğin bol malzemeli yapısını ifade ediyor.

Çöreğin yapımında kullanılan temel malzemeler arasında un, su, maya, zeytinyağı ve çeşitli baharatlar bulunuyor. İç harcı ise genellikle ceviz, badem, fıstık gibi kuruyemişlerle zenginleştiriliyor. Bazı tariflerde hurma veya incir gibi meyveler de kullanılabiliyor. Hamur, uzun süre mayalandırıldıktan sonra elle açılıyor ve iç harcıyla dolduruluyor. Daha sonra özel şekiller verilerek fırında pişiriliyor.

Alluciye İkbebet Süryani çöreği, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda kültürel önemiyle de öne çıkıyor. Mardin'deki Süryani toplumu için önemli bir yere sahip olan bu çörek, özel günlerde ve bayramlarda sıkça tüketiliyor. Misafir ağırlamada da önemli bir ikram olarak sunuluyor.

Günümüzde Alluciye İkbebet'i sadece Mardin'de değil, Türkiye'nin farklı şehirlerinde de bulmak mümkün. Özellikle yöresel ürünler satan mağazalarda ve online platformlarda bu lezzeti deneyimlemek isteyenler için çeşitli seçenekler sunuluyor. Bu çörek, hem yörenin tanıtımına katkı sağlıyor hem de farklı kültürlerin lezzetlerini bir araya getiriyor.

Alluciye İkbebet Süryani çöreği, sadece bir yiyecek değil, aynı zamanda bir kültür mirası. Mardin'in zengin tarihini ve kültürel çeşitliliğini yansıtan bu lezzet, gelecek nesillere aktarılmaya devam ediyor.

Türk sinemasının unutulmaz ismi Kemal Sunal’ın hayatı film oluyor. Projede Kemal Sunal’ı canlandıracak isim de netleşti. Güldür Güldür Show’daki başarılı performansıyla tanınan Onur Buldu, Kemal Sunal’ı canlandıracak.

Yapımcılığını Fikri Harika Prodüksiyon’un üstlendiği projede, Onur Buldu’nun performansı merakla bekleniyor. Buldu, rol için Ali Sunal’dan da onay aldı. Ali Sunal’ın projeye dahil olması, filmin Kemal Sunal’ın hayatına daha gerçekçi ve samimi bir bakış açısı sunacağına işaret ediyor.

Onur Buldu’nun Kemal Sunal’ı canlandıracak olması, sosyal medyada da geniş yankı uyandırdı. Birçok kişi, Buldu’nun oyunculuk yeteneği ve Kemal Sunal’a olan benzerliği nedeniyle doğru bir seçim olduğunu düşünüyor.

Filmin hazırlıklarına başlandığı ve çekimlerin yakın zamanda başlayacağı belirtildi. Proje, Kemal Sunal’ın hayatına, kariyerine ve Türk sinemasına olan katkılarına ışık tutmayı amaçlıyor.

Futbolseverlerin şampiyonluk kutlamalarında coşkusunu artıran, tribünlerin ve meydanların vazgeçilmezi olan şarkılar derlendi. Şampiyonluk şarkıları, futbol kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir ve her takımın kendine özgü marşları ve besteleri bulunmaktadır.

İşte şampiyonluk coşkusunu yaşatan bazı unutulmaz şarkılar:

• 'We Are The Champions' (Queen): Tüm dünyada şampiyonluk kutlamalarının sembolü haline gelmiş, Queen'in unutulmaz eseri.
• 'Seven Nation Army' (The White Stripes): Özellikle Avrupa futbolunda tribünlerin favorisi olan, ritmik yapısıyla coşkuyu artıran bir şarkı.
• 'Freed from Desire' (Gala): 90'ların sonlarına damga vuran bu şarkı, futbol tribünlerinde yeniden popülerlik kazanarak şampiyonluk kutlamalarının vazgeçilmezi oldu.
• 'I Will Survive' (Gloria Gaynor): Mücadele ve zafer temalarını işleyen bu klasikleşmiş şarkı, futbolcular ve taraftarlar için ilham kaynağı olmuştur.
• Yerel Takım Marşları: Her takımın kendine özgü marşı, o takımın kimliğini ve taraftarlar arasındaki bağı güçlendirir. Şampiyonluk kutlamalarında bu marşlar, coşkuyu doruk noktasına taşır. Örneğin, Türkiye'de Galatasaray'ın 'Cimbom Bom', Fenerbahçe'nin 'Yaşa Fenerbahçe', Beşiktaş'ın '1903 Marşı' ve Trabzonspor'un 'Bize Her Yer Trabzon' marşları, şampiyonluk kutlamalarında büyük bir coşkuyla söylenir.

Bu şarkılar, sadece birer melodi değil, aynı zamanda birer tutku, birliktelik ve zafer sembolüdür. Şampiyonluk kutlamalarında çalındıklarında, taraftarlar arasındaki coşkuyu ve aidiyet duygusunu pekiştirirler.